Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 38,2455 | 38,3144 | |
EURO | 43,4132 | 43,4914 | |
….
İstanbul’a ilk kez ayak basan Nazlı Can’ın babası Muhammet tahta valizini bir eline, annesi ile birlikte sevgili eşinin hazırlamış olduğu yol azığını koymuş oldukları çıkınını diğer eline alarak heyecanla arkadaşlarının yanına sokuldu. Çekingenliği ve ürkekliği her halinden belli olan Muhammet, kardeş şimdi ne yapacağız, akşam da oldu nereye gideceğiz diye arkadaşlarına sordu.
Gurbet konusunda İçlerinden en tecrübelilerinden biri olan Mehmet, Muhammet’in gözlerinin içine bakarak, Bestekâr ve Sanatçı Suat Sayın’ın bestelemiş olduğu;
Gurbet bahtımdan kara, Hasret ölümden acı.
Ne zaman tükenecek bu yollar arabacı.
Atları hızlı sür ki, köye pek geç varmasın.
Nişanlımın gözleri yollarda kararmasın
Sevgilimin gözleri yollarda kararmasın.
Şarkısını, diğer arkadaşlarının da duyabilecekleri bir şekilde yüksek sesle mırıldanmaya başladı. Ve ardından kardeşler; merak etmeyin, benim sözümü dinlerseniz ben sizi aç ve açıkta bırakmayacağım. Şimdi Tophanede bulunan Pangaltı kıraat hanesine gideceğiz. Kahvenin sahibini tanıyorum, bizim köyden beton Yılmazdır. Beton Yılmaz çok mert ve iyilik seven bir insandır, çok güçlü ve kuvvetli de birisidir. Geceyi orada geçiririz, yarın ola hayrola, kendimize bir oda tutarız birlikte o odada kalırız. Kirasını ortaklaşa öderiz, nevalemizi ortaklaşa alırız. İnşaatlarda veya fabrikalarda ne iş bulursak çalışırız. Bizim köyde inşaat kalfalığı yapan Ali abi ile irtibat kurarız. Ayrıca Bakırköy de Sümerbank fabrikasında çalışan Mehmet abi de bize yardımcı olur. Bir kısmımız Ali kalfanın yanına, bir kısmımız da Mehmet abinin yanına gideriz, durumumuzu anlatırız. Onlar bize mutlaka yardımcı olurlar. Ya kendilerinin yanına veya başka tanıdıklarının yanına bizi yönlendirirler.
Tophanedeki kahveye geldiklerinde yatsı ezanı çoktan okunmuştu. Nazlı Can’ın babası Muhammet arkadaşlar birlikte camiye gidelim Yatsı namazımızı kılar Rabbimize dua ederiz. İnşallah Allah işlerimizde kolaylıklar verir. Arkadaşlarından bir tanesi yorgunluğunu bahane etse de diğer iki arkadaşı ile birlikte camiye giderek yatsı namazını cemaat olarak kılarlar.
Cami çıkışı bir bakkaldan ekmek, peynir, zeytin ve birazda helva alarak kahveye gelirler. Söylenen çaylar eşliğinde akşam yemeğini kahvaltı ile geçiştirerek, kalan diğer erzaklar ile de sabah kahvaltısını yapmak üzere bir çıkının içerisine yerleştirerek malzemelerin yanına koyarlar. Oturmuş oldukları masada, sandalye üzerine sabaha kadar bir o yana bir bu yana kıvranarak Sabah’ı ederler. Muhammet Sabah ezanı ile uyanır ve dışarı çıkar, dışarda mistik bir hava, her yerden ezan sesi geliyor. Aman Allah’ım ne kadar güzel her yerden ezan sesi geliyor, ne kadarda güzel ezan okuyorlar, makam güzel, sa’da güzel. Gurbet elde ilk sabah ve ilk sabah ezanı. Muhammet olduğu yerde adeta çivilenerek gelen ezan sesleri ile birlikte çok uzaklara dalarak derin bir hüzün içerisinde eşini ve doğacak olan bebeğini düşünmeye başlar. Bir zaman sonra kendine gelir, ezan çoktan bitmiş olduğunu fark ederek arkadaşlarının yanına döner ve teker teker arkadaşlarını uyandırır, hadi camiye gidelim mi? Ezan okundu. Camide çok yakında, hemen şuracıkta, namazımızı cemaatle kılarız ondan sonra kahvaltımızı yapar ve işimize bakarız.
Birinci ayını bitirmiş, ikinci ayın bile nerde ise yarısı olmuş olmasına rağmen Asker eşine yazmış olduğu mektubuna halen bir cevap alamamış olan Ali Can’ın annesi Emine, bir yandan hasretlik, bir yandan da memleketin içerisinde bulunmuş olduğu savaş durumu yüreğini yakıp kavurmaktadır. Hasretliğini ve yalnızlığını henüz üç aylık Ali Can’ına sarılarak gidermeye çalışmaktadır. Gündüzleri iş güç ile kafasını dağıtmaya çalışmakta, geceleri ise biricik yavrusuna sarılarak bazen içli içli, bazen de için için gözyaşları dökerek sabahlamaktadır.
Köyde hayat oldukça zor geçmektedir. Yaklaşmakta olan kış iyiden iyiye kendini hissettirmektedir. Soğuklar başlamış olduğundan artık geceleri ağlayan bebiş’i emzirmek veya altını değişmek buz gibi odada kolay olamamaktadır. Eşi Şükrü ile birlikte sabah namazına kalkmış olan Raziye hanın akşamdan küllere gömülü olan közlerin üzerini itina ile açarak önceden hazırlamış olduğu yongaları közlerin üzerine yerleştirmiş, bir yandan da körükçü gibi üfleyerek ateşi yakmaya çalışmaktadır. Ateşin harlanarak tutuşmuş olduğundan iyice emin olan Raziye Hanım kelime-i şehadetle “Eşhedü en lailaheillellah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resulü” diyerek evin umum kapısını ardına kadar açarak, kapanmaması için de köşeye çakılı bulunan çiviye kapının kilidini takarak aydınlanmakta olan gün ışığı evin içine dolmaya başlar. Dışarda bulunan oluktan şarıl şarıl akmakta olan buz gibi sudan abdestini alan Şükrü Bey, kalın kışlık paltosunu üzerine giyerek İmam efendiye yetişmek üzere camiye doğru hızlı adımlarla gitmektedir.
Ahşap evin üst katında, otların yanında bulunan bölmede Yusuf’u ile yorganın altında cebelleşen Emine hanım alt kata inmek için bir işaret beklemektedir. Bu esnada Raziye hanımın sesi duyuluverir; Paçi Emine! gel haa, ateşi yaktım, o sebiyide al gel. Üzerini giyinen Emine, kundağa sarılı bulunan bebişini kucağına alarak, sol koluna da bebişin beşiğini takarak koşar adım aşağı kata inerek, ateşliğin yanında bulunan pekede’ki yatağın içerisine bebiş’ini yerleştirir.
Selamlaşma ve hayırlı sabahlar dilekleriyle başlayan yeni günde bir yandan sohbet edilirken bir yandan da gün içerisinde yapılacak olan işler konuşulmaya başlanmıştır. Birinci öncelikli iş bebiş’in iaşesi ve ibatesi olduğundan konu bebiş olur. Şaziye Hanım gelinine; Emine bebek bu akşam çok ağladı, ne oldu ona, hasta mıdır acaba, yoksa duymuyor musun? Baban da, ha bire uyanıp beni uyandırıyor, şu çocuk neden ağlıyor diye söylüyor. Ben kendisine; canım çocuktur da, ağlarda susar da, ne bileyim ne oluyor diye söylüyorum.
Yanan ateşin üzerinde güğüm içerisinde ılıyan suyu alarak abdest almak üzere hazırlık yapan Emine, bir yandan da kaim validesine cevap vermektedir. Anne bu akşam hem bebiş durmadığından uyuyamadım, hem de kötü kötü rüyalar gördüm. Anne çok korkuyorum. Yusuf’tan da bir haber alamadım. Ben mektup göndereli bir buçuk ay oldu, nerde ise iki ay olacak, ama Yusuf’tan bir cevap alamadım, bilmiyorum içimde bir ürperti oluyor çok korkuyorum.
Raziye hanim; kızım ağzını hayra aç, Allah korusun. Allah’ım tüm askerlerimizi ve yurdumuzu korusun, benim Yusuf’umu da korusun inşallah. Sen, hadi hadi acele et, güneş doğacak nerdeyse, namazını kıl Allah’a dua et. Allah duaları kabul edendir. Bizim elimizden şimdilik gelen bu. Zaten hep konuşuluyor seferberlik olacakmış, eli silah tutan herkes gidecekmiş, Baban dün diyordu, Bende giderim evvel Allah, elim silah tutuyor diye. Birlikte, Allah korusun Allah korusun, İnşallah diyerek birinci faslı bitirmiş olurlar.