Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4372 | 34,4992 | |
EURO | 36,3826 | 36,4482 | |
9 – Birinci vazifemiz Anne – Babalık.
Adem (as)’i topraktan yaratan yüce Mevla’mız (cc) Hatice (as) validemizi de Adem (as)’in sol kaburga kemiğinden yarattı ve her ikisini de cennete koyarak onları birbirlerine eş yaptı. İnsanoğlunun yaradılış konusu özel olarak değerlendirilmesi gereken bir konu olup, bu konu ayrı bir yazımızın konusu olur inşallah.
Kur’an’ı kerimde Rabbimiz: “Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir dışı den yarattık”, başka bir ayette ise “Huzur ve sükûn (meveddet) bulasınız diye hem cinslerinizden size eşler yarattık.” diye buyurulmaktadır. Kur’an-ı kerimde bu ve benzeri ayetler çokça mevcuttur.
Peygamber efendimiz (sav) de diye “Üreyiniz çoğalınız, Kıyamet günü ben ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğim” buyurmaktadır.
Buradan gençlere çok önemli bir mesaj çıkmaktadır. Evlenmek sadece gelenek, görenekten gelme bir olgu veya gönül eğlendirmek için yapılan bir iş değildir. Evlenmek Allah’ın (cc) emri, Peygamberin (sav) kavli sünnetidir. Müslüman genç kardeşim, Dini kurallar ve kaideler çerçevesinde evlenmek zorundadır. Bu bir rica, minnet değil, bir zorunluluktur. Evlilik dinin yarasını imar etmektir. Diğer yarısı da yapılan diğer ibadetlerdir. (Namaz, Oruç, Hac, Zekât, Kelimeyi şehadet gibi.) O halde gerekli şartlara haiz olan her kadın ver erkek eğer evlilik yapmamışsa dini eksik demektir.
Buraya bir açıklık getirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Dini eksik demek, dinsiz demek değildir. Her ibadette eksiklikler olabilir. Önemli olan bu eksiklikleri, mümkünse hiç yapmamak, eğer yapmışsak da telafi etmektir. Tadili erkânla kılınmayan bir namaz eksiktir. Gözü haramdan, ağzı yalandan ve gıybetten sakındırmadan tutulan bir oruç eksiktir. Gösteriş için verilen bir sadaka veya zekât eksiktir. O halde burada diyoruz ki; dinimizi tamamlamak için tüm şartları zorlayarak evlenmek ve eksikliğimizi gidermek şarttır.
Evlenme çağına gelmiş yavrularımıza Mevla hayırlı ve uyumlu eşler nasıp eylesin. Mevla kolaylıklar nasıp eylesin. Eş seçiminde dikkat edilmesi gereken kriterleri yine efendimiz (sva) den dinleyelim. “ Bir kadınla dört şeyi için evlenilir; 1- Malı için, 2- Nesebi (soyu) için, 3- Güzelliği için, 4 – Dini için. Sen dinli olanını seç gerisini Allah’a bırak.” Bir erkekle de evlenirken aynı kurallar geçerlidir.
Yeryüzünde yaratılmış olan ve görebildiğimiz tüm canlılara baktığımızda, her canlı varlıkların kendi kategorilerinde ayrı ayrı şekillerde üreyip çoğalma metotları değişiklikler arz etmekte olduğunu görmekteyiz. Balıkların üremesi ile diğer hayvanların üremelerinin birbirlerine benzemedikleri gibi. Bütün canlı varlıların, Dünyaya getirmiş oldukları yavrularını besleyip büyütmelerinde de farklılıklar olduğu göze çarpmaktadır.
Annelik içgüdüsü ile bir tavuğun kuluçka devresi sonunda yumurtadan çıkarmış olduğu civcivi diğer canlılara ve etraftan gelecek olan tehlikelere karşı nasıl koruduğunu görmek, gözetlemek lazım. Bir kedi yavrusunu nasıl korumaktadır. Bir tavşan yavrusunu nasıl korumaktadır. Hulasa tüm canlılar yavrularına karşı göstermiş oldukları şefkat ve muhabbeti gözetlemek ve bu yönde tefekkür etmek, düşünmek lazımdır. (Bir an için şöyle gözlerimizi kapatıp bildiğimiz kadarıyla, aklımıza gelen canlı varlıkları bir filim şeridi gibi gözümüzün önünden geçirerek düşünmenizi istirham ediyorum.) Her canlı neslini sürdüre bilmek için bir çaba ve bir uğraş içerisindedir.
Dağların ve taşların yüklenmekten çekindikleri emaneti yüklenmiş olan insanoğlunun nesli de diğer canlıların neslinden az önemsiz değildir. Bilakis hepsinden önemlidir. Çünkü diğer canlı varlıklar insanoğlunun hizmetine amade olarak, insanlığın menfaatine yaratılmıştır. Eşrefi mahlûk olarak yaratılan insanoğlu, kıyamete kadar devam edecek olan neslini, bu günden başlamak suretiyle yetiştirmek zorundadır.
Bir gaye uğruna yeryüzüne gelmiş olan biz insanlar, bu gayemizi gerçekleştirmek için meşru yollardan olmak kaydıyla diğer tüm nimetlerden gereği gibi faydalanarak, hayatımızı sürdürüp, helalinden nefsimizi tatmin ederek, neslimizi idame ettirmek zorundayız. Günün şartları, imkân ve kabiliyetleri çerçevesinde her yönden; ilimde, bilimde, fende, teknolojide hep ileri, daima ileri gitmeliyiz. Güzel Allah’ımızın bizim için münasip görüp seçtiği güzel dinimizin emri de budur. Gaye; Dalgaların acımasız ve hırçın olduğu şu Dünya âleminde, emanet olarak aldığımız gemiyi kazasız, belasız ve hasarsız bir şekilde istenilen limana ulaştırmaktır.
Bilge bir balık derenin ortasında yüksekçe bir taşın üzerine çıkarak, diğer balıklara şöyle nida eder;
Ey balıklar toplanın gelin size çok önemli bir şey anlatacağım.
Etrafında toplanan balıklara: bakın! Öyle her önünüze gelen yeme saldırmayınız, yemi iyice bir inceleyiniz. Yeryüzünde yaşayan insanoğlu denen bir mahlûk var. O insanoğlu sizi yakalamak için ipin ucuna takmış olduğu kancalı iğnesindeki yemle sizi avlamaya çalışır. Sizde hemen o yeme atlarsanız kanca boğazınıza takılır ve sizi yukarı çeker. Sizi sudan çıkardıktan sonra boğazınızı keser. Önceden yakmış olduğu ateşte kızgın yağ içerisinde sızı iyiye kızartır ve sonra yer. Aman haaa yemlerinizi yemeden önce iyice inceleyin ve ondan sonra yiyin, çok dikkat edin.
Bizlerde dünya yolculuğumuz esnasında şeytanın ve nefsimizin önümüze atmış olduğu yemlere çokça dikkat etmek zorundayız. Önümüze çıkan engelleri aşmak ve menzile ulaşmak için sadece; Aman Allah’ım! Koru Allah’ım! Kurtar Allah’ım! demek yeterli değildir. Dua müminin silahıdır, ancak duanın yanında da; beşikten mezara kadar ilim öğrenmek her erkek ve her kadın üzerine farzdır, diye buyuruyor yüce dinimiz. O halde öğreneceğiz ve öğrendiklerimizi önce biz kendi nefsimizde tatbik edeceğiz, sonra neslimize öğreteceğiz ve hayatta tatbik etmelerini sağlayacağız. Sorumluluğumuz, çocuğumuzu Dünyaya getirmekle bitmiyor, tam aksine yeni başlıyor.
Evladı olmayanlara, en kısa zamanda Mevla’m hayırlı evlatlar nasip etsin diye dua ediyorum. Evladı olanlar ise, elinde bulunan bu değerli hazinenin kıymetini bilmesini istiyorum. Hele günümüz şartlarında evlat yetiştirmek elbette çok zordur. Daha önceden belirttiğimiz gibi tehlike her yerde mevcuttur. Ancak asıl gayemiz şartlar her ne olursa olsun, hayırlı ve faydalı nesiller yetiştirmektir.
Bilinçli bir ailede Anne rahminde başlayan çocuk eğitimi, çocuğumuz Dünyaya teşrifleri ile bir başka evreye eğilmektedir. Çocuğun altının temizlenmesi, karnının doyurulması en önemli görevlerden olduğu gibi ruhunun doyurulması da aynı öneme haiz görevlerimizdendir. Çocuğumuzun hayatı öğrenmesi, yaşamı öğrenmesi, aşama aşama kendi ayakları üzerinde durması gerekmektedir. Büyük balığın küçük balığı yemesi, altta kalanın ezilmesi, hayatın ve yaşamın bir gereğidir. Önemli olan ezilmemek, yenilmemek ve neslimizi sürdürmektir.
Görevimiz Annelik ve Babalık. sorumluluğumuz çok, işimiz zor, yolumuz meşakkatlidir. İçerisinde bulunmuş olduğumuz imkân ve şeraiti düşünmeden almış olduğumuz emaneti kazasız belasız emanetçisine teslim etmek zorundayız. Hiç kimse kıyamet gününde, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuğundan kaçmak istemez. Aksine, havz-ı Kevser’de buluşup kana kana su içmek, Efendimiz (sav)’in liva’ül hamd adıyla müsemma sancağı altında serinlemek ister.
O halde; malzememiz insan, canımızdan bir can, biricik yavrumuz, evimizin şenliği, gözümüzün aydınlığı çocuklarımız. Evimizin neşesi, hayatımızın anlamı çocuklarımız. Çocuklarımıza, hayatı öğreteceğiz, yaşamı öğreteceğiz, çıkmış olduğu bu yolculukta uğraması gereken durakları öğreteceğiz, yapması gerekenleri öğreteceğiz, başına gelmesi muhtemel olayları, tehlikeli ve keskin virajları, dönemeçleri öğreteceğiz, hayatın iniş ve çıkışlarını öğreteceğiz.
Çocuk yetiştirme konusunda birçok hocadan ve birçok kaynaktan yararlanmak mümkün. Ben öğrencisi olmakla iftihar duyduğum Prof. Doç. Dr. Alişan KAPAKLIKAYA ve Sıtkı ASLANHAN hocalarımı şiddetle tavsiye ederim. Televizyon programlarından takıp edilebileceği gibi kitapçılarda, çocuk eğitimi üzerine yayınlanmış kitapları mevcuttur, alınıp okunmaları ve çocuklarımıza okutulmaları faydalı olacaktır. Sıtkı ASLANHAN hocamın “Bilinçli Aile” adli kitabinin her evde olması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum ve öneriyorum.
Birinci vazifemiz Anne – Babalık olacak. Çocuklarımızla rol kapma yarışına girmeyeceğiz. Yanı; gel anneciğim, otur anneciğim, ye anneciğim, al anneciğim olmamalı. Aynı şekilde; gel babacığım, otur babacığım, ye babacığım, al babacığım yerine mutlaka “YAVRUCUĞUM” kelimesini kullanmamız gerekmektedir. Anne - anne olduğunu, baba - baba olduğunu, çocukta çocuk olduğunu mutlaka bilmelidir. Makam ve mevki önemlidir.
Çocuklarımızı çağırırken isimlerinde gereksiz kısalmalar yapmadan, doğru olarak telaffuz etmeliyiz. Mehmet’ e – Memi, Abdullah’a – Apo, Süleyman’a – Süli, Rukiye’ye – Rukış, gibi çağırışlar doğru değildir. Aynı şekilde çocuklarımız bizlere hitap ederken Babiş, Aniş veya Anışko, Babişko gibi hitaplar son derece tehlikelidir. Aile içerisindeki hürmeti, sevgi ve saygıyı yok eder. Bu şekilde yapılan lüzumsuz hitaplar makama hakarettir. Kişinin muhatabına gereken değeri vermemesidir.
Aile içerisinde saygı ve değer ifade eden, Bey, Hanım, Beyefendi, Hanım efendi gibi hitaplar bizlere hiçbir şey kaybettirmez, aksine çok şey kazandırır. Geleceğin Öğretmeni, Hocası, Doktoru, Hemşiresi, Müdürü, Amiri, Memuru, İş adamı, Patronu bizim elimizdedir, bizim evimizdedir. Neden olmasın? Duyguları bastırılmadan, itilip kakılmadan, gereken değer verilerek yetişen ve yetiştirilen çocuklar her zaman en iyi yerlere, en yüksek makamlara adaydır. Onlar bizimdir, bizim çocuklarımızdır, bizim gurur kaynağımızdır.
Çocuklarımız emeklemeye başlarken zorluklarla mücadeleye başlamış olacak. Yürümeye başlarken düşecek, kalkacak, ufak tefek yaralanmalar olacak. Kendi oyuncaklarını kendisi alacak, kendisi toplayacak. Kendi eşyalarını kendisi kullanacak, kendisi dağıtacak, kendisi toplayacak. Bunları yaparken tabi ki hatalar yapacak, kusurları olacak. Sakar, beceriksiz, sen adam olamazsın, senden bir cacık olmaz, bir daha sana oyuncak yok gibi rencide edici, küçük düşücü kelimeler sarf etmeyeceğiz. Yapılan hata ve kusurlara karşı; olur yavrum, bir şey olmaz, bir dahakinde şöyle yaparsın, daha dikkatli ol, diyerek yapılan hatanın doğrusunu öğretmek lazım gelir.
Mesela; emekleyerek koltuğun kenarına gelen ve koltuğun üzerine tırmanmaya çalışan ve tırmandıkça düşen çocuğa; “Ah tosunum düştün mü” gel bakalım deyip poposundan itekleyip çocuğun koltuğa çıkmasını sağlamak geçerli bir eğitim şekli değildir. Parkta salıncağa binemeyen çocuğa gel bakalım “atttaaa” bin bakalım demek de doğru değildir. Bırakın bir iki düşsün, ufak tefek yaralanmalar olabilir, bırakın olsun. Çocuğun yapması gereken ve yapabilir olduğu şeyleri bırakın kendisi yapsın. Koruyucu meleği olduğunuz çocuğunuzun hayatta mücadele etmesi gereken ve öğrenmesi gereken şeyleri öğretin ki, o da öğrensin. Sonun da çocuğumuz da koruyucu melek adayıdır. Hayatı öğrenirken neler yapması gerektiğini öğrensin.
Rol model olarak görevimizin gereğini yaparken Annelik ve Babalık makamının değerini korumaya azamı özen göstermek gerekir. İşimiz bilinçli Anne - Baba adayı yetiştirmek. Dersimiz “Aile Bilinci” ilerleyen maddelerde bu konular tekrar önümüze gelecektir.
Nasıl bir Anne – Baba olalım sorusuna halen bir yanıt bulamayanlar için önerim; düzenli, disiplinli ve kararlı. Eğitici, müşfik (şefkatli) ve koruyucu bir Anne – Baba olmalıyız. Yine atalarımızın veciz sözlerine müracaatla şunu ifade etmek isterim. ”Fazla ileri gitme, belayı yetişirsin, fazla da geri kalma, bela yetişir seni.” Gerektiği gibi, gereken tempoda, ne çok aşırı korucu melek, ne de “saldım çayıra, Mevla kayıra” demeden görev ve sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. İşimize önem vermemiz gerektiği kadar işimize, eşimize önem vermemiz gerektiği kadar eşimize, çocuğumuza önem vermemiz gerektiği kadar çocuğumuza önem vermek zorundayız. Kıymetlilerimize gereken kıymeti ve değeri vermek bizim en birinci ve en kıymetli görevimizdir.
Rahman ve rahim olan Allah’ın (cc) adıyla yola çıkana, Rahman ve rahim olan Allah (cc) yardım eder. Aileniz, yurdumuz ve milletimiz Allah’a emanet olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Bir sonraki madde…
10 – Depresyonun ilacı dost sohbeti.