Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4372 | 34,4992 | |
EURO | 36,3826 | 36,4482 | |
KÖYÜMDEN MANZARALAR
O zamanlar yapılan düğünleri, bu zamanda yapılan düğünlerle mukayese etmek asla mümkün değildir. Şöyle ki; Bu zamanda evliliklerde yapılan düğün ise, o zamanda ki evliliklerde yapılanlar ne idi? O zamanda ki evliliklerde yapılanlar düğün ise, bu zamanda ki evliliklerde yapılanlar nedir? Diye kendi kendime “vay beee” nerdeeeen nereye diye söylemek geliyor içimden. Tüm okurlarımdan, 1990 yılından önce köyümüzde evlilik yapan ve halen hayatta olan ninelerinden ve annelerinden düğünlerinin nasıl yapıldığını anlatmalarını rica ederek, bu günkü düğünlerle bir mukayese ederek, şöyle bir beyin jimnastiği yapmalarını istirham ediyorum.
O zamanlar önceden belirlenmiş olan ve tüm köylülerin davet edildiği düğünler sabah erken saatlerde başlardı. Sabah saat:08.00 da düğün evinde toplanılırdı. Damat evinde toplanan topluluk, en yaşlıların öncülüğünde en geç saat:10.00 da gelin almak üzere yola koyulurdu. O zamanlar Araba yolunun olmadığı köyümüzde düğün cemaati patika yolda tek sıra halinde, kimi zaman yokuş, kimi zaman iniş, kimi zaman da haykırı olarak, kız evine doğru giderlerdi.
Yol esnasında hoş sohbetler yapılır, kahkahalar atılır, naralar “haykırmak” atılırdı. Zaman zaman da belinden silahını çekenler ve karşıki dağa doğru “grav grav” diye saydıranlar olurdu. Silah Karadenizlinin müzminleşmiş olumsuz hastalıklarından birisidir. Beni Baba mesleği olan İmam hatiplikten Polisliğe taşıyan en önemli etken işte bu müzmin olumsuz silah hastalığıdır. Başta kendime olmak üzere herkese şunu ifade etmek isterim ki Silah; her evde olması gereken bir araçtır. Silahın belde taşınması ise kişiye kazandırmış olduğu bir güç olmasına rağmen bir düşmandır. Bir anlık kızgınlık veya sinirlere hâkim olamama, birçok hayatları karartmış ve halen karartmaya devam etmektedir.
O zamanlar Karadeniz düğünlerinde silah, kemençe gibi olmazsa olmazlardandı. Tabancaların yanında mavzerler ve dinamitlerde kullanılırdı. Normalde Kayaları patlatmak için kullanılmakta olan dinamitler düğünlerde kullanılır, adeta kulakları patlatırcasına yüksek düzeyde ses çıkmasına vesile olurdu.
Kız evine varıldığında kadınlar evin iç kısımlarında bulunan odalara, erkekler ateşliğin yanında, yanı bu günkü adıyla salonda, eve sığmayanlar ise dışarlarda kendilerince uygun yerlerde beklemeye başlarlardı. Kız evinde toplanan düğün cemaati gelenlere hoş geldiniz diyerek mümkün mertebe eller sıkılırdı. Gelin çıkarmak için varsa dedeler, yoksa damadın babası veya aralarından seçmiş oldukları bir temsilci tarafından gerçekleştirilirdi.
Gelin çıkarma esnasında çeşitli muziplikler yapılırdı. Damat tarafından petek istenir, oğlak istenir, bir batman ceviz veya bir batman elma veya patates gibi şeyler istenirdi. Gelin kapıdan çıkarken, gelini çıkartan kışı önceden hazırlamış olduğu bıçağını kapının üst kısmına saplar, tüm düğüncüler evden çıktıktan sonra bıçağı çıkartıp beline koyardı. Bu bıçak işi gelin veya damada yapılacak olan sihir veya nazarı önlemek için yapılırmış. O zamanlar Damatlar gelin çıkarmaya pek gelmezlerdi. Ancak gelen damatlarda olurdu. Eğer damat gelmişse yolların vermiş olduğu imkân doğrultusunda gelinin koluna girer erkeklerin gerilerinden, kadınların ise ön kısımlarına yakın bir yerde yürürlerdi. Kendisinden büyük birisinin önünden yürümek burada biraz müsamahalı olarak yaşanırdı.
O zamanlar düğüncülerin arasından gelini seçmek veya görmek mümkün değildi. Çünkü gelinlik; Gelin hanımın pardösüsünün veya mantosunun üzerine baştan aşağı atılan ve genellikle kırmızı rengin kullanıldığı bir tülden ibaretti. Bu zaman ki gibi beyaz gelinlik son zamanlarda maddi yönden zengin olan aileler tarafından kullanılmaya başlamıştır. Bazı gelinler de daha önceden gelin olmuş ve gelinliğini halen saklamakta olan kişilerin gelinliğini emanet alarak giyerlerdi.
Damat evine varan gelini kaynanası kapıda karşılardı. Tam kapıdan içeri ayak atacak olan gelinin başından aşağı, kaynana tarafından şeker veya ceviz dökülürdü. Yine bazı zengin ailelerin ise bozuk para döktüğü olurdu. Gelinin başından aşağı dökülenler ise çoğunlukla çocuklar tarafından olmak üzere diğer düğüncüler tarafından kapışılırdı. Gelin önce kaynanasının elini öper, daha sonra kendisine refakat eden kişinin yönlendirmesiyle öpmesi gereken diğer elleri de öperek, oturması için kendisine gösterilen yere otururdu.
Hatırlama babından yazmaya çalıştığımız o zamanlarda ki düğünlerimizi eksiksiz, tam tamına veya moda mod yazmamız mümkün değildir. Yapmak istediğimiz eskiyi hatırlama, geçmişi yâd edip, ecdada rahmet okumaktır. Düğünlerden bahsetmişken de, kanaatimce “URUBA”dan bahsetmemek de uygun olmaz.
“URBA” kelimesinden türetilmiş olan “URUBA" yeni geline damat tarafından satın alınan giysi, ufak tefek ev eşyaları ve takılardan ibaretti. Dolaylık, Peştemal, etek, kazak, don, fanila, lastik, çorap gibi giysilerin yanı sıra bilezik, yüzük, küpe, saat, kolye gibi ziynet eşyaları alınırdı. Alınan bu eşyaların miktarı, kişilerin maddi durumlarına göre belirlenirdi. Alınan urubalar önce gelin kızın evine gönderilir, düğün gününden birkaç gün önceden gelin kızın, küçüklükten beri hazırlamış olduğu çeyizi ile birlikte damadın evine getirilirdi. Damat evine getirilen çeyiz ve uruba, gelin odasına gelinin yakınları tarafından sergilenirdi. Yatak üzerine, masa üzerine ve köşelere çakılı iplere asılan çeyiz ve urubalar ziyaretçilerin görüşüne açılarak birkaç gün incelenirdi.
Çocukluk denen çağdan itibaren, el emeği göz nuru, gelin kızın hazırlamış olduğu çeyizin içerisinde; kanaviçe, dantel, çorap, kazak, süete, yatak örtüsü, masa örtüsü, işlenmiş havlular, işlenmiş seccadeler, el bezleri gibi eşyalar bulunurdu. Bu çeyiz veya uruba’dan hediyelik olarak kaim pederlere, kaim validelere, elti, görümce ve kaim biraderlere de hediyelikler ayrılır ve genelde düğünden önce bazen de düğünden sonra verilirdi.
Çeyizin ve urubanın olmazsa olmazı sandıklar bu eşyaların uzun yıllar saklandığı, bu günün gar dolapları idi. Bu sandıklarda değerli çeyiz eşyalarının yanı sıra, şeker, çikolata, fındık, ceviz, elma gibi yiyeceklerde konurdu. Evliliğin en değerli meyvesi olan ve gelişi dört gözle beklenen bebeğin zıbın eşyaları ve çeşitli giysileri bu sandığın en değerli eşyalarından sayılırdı.
Bu zamanda evlenecek olan gençlerin ilk önce yeni bir ev bulup “A”dan “Z”ye kadar aklınıza gelebilecek tüm eşyalarını “sıfır” kilometre olarak düzerken, o zamanlar iki gelin bir evde, bir arada yaşarlardı. Bütün çocuklarla birlikte, bir sofrada yemek yenir, bir tabağa kaşık çalınırdı. İki gelinde uyum içerisinde verilen görevi eksiksiz olarak yerine getirilirdi. Kaim valide veya kaim peder tarafından verilen görevler derhal, âmâsız, fakatsız yerine getirilirdi. Sevinçler bir, dertler bir, zorluklar bir olarak aşılırdı.
“Müslümanlar bir evin tuğlaları gibidir” Hadis’i şerifinin tam olarak görüldüğü yerlerdi, o zaman ki evler. Birinin ayağına bir diken batsa ve acıdan canı yansa tüm ev halkı ıstırap duyardı. Ateşinden dolayı uyuyamayan çocuğun başına herkes toplanır, hiç kimse uyumazdı. Açlıksa birlikte aç, tokluksa birlikte tok olunur. Sevinçler, kıvançlar birlikte yaşanırdı. Anca beraber, kanca beraber bir hayat yaşanırdı.
Kız isteme (söz) ile başlayan, Nişan (kına) ile devam eden ve düğün (evlilik) ile son bulan bu serüven kişilerden kişilere değişiklikler göstererek, herkesin üzerine ayrı bir duygu, ayrı bir heyecan bırakırdı. Evlilik anıları, askerlik anıları gibi yıllarca anlatıla gelen, içerlerinde; yerine göre sevinç ve neşe, yerine göre de hüzün ve keder barındıran anılardır. Ben askerde iken veya ben evlenirken diye anlatılmaya başlanılan bu anılar, olayların durumuna göre gözlerde ve gönüllerde değişik hazlar bırakırdı.
Gençler için evlilik meselesi hayatı öneme haiz, kaçınılmaz bir son olarak, zorunlu bir göç olduğundan, ister istemez bir bireyi eksilen eve hüzün, bireylerine bir birey daha katılmış olan eve ise sevinç ve neşe katmaktadır. Evliliklerini tamamlamış olan gençlerin mutlulukları olduğu gibi, mutsuzlukları da her iki aileyi derinden etkiler.
Allah’ın emri, Resulullah’ın kavli sünneti ile evliliklerini yaparak, dinlerinin yarısını tamamlayan tüm genç kardeşlerime; uyum içerisinde, hayırlı, huzurlu, mutlu yıllar temenni ederim. Bu uğurda henüz kararını verememiş olan ve eş seçimi yapamamış olan kardeşlerime ise; kendileri için en hayırlı ve en isabetli kararlar verebilmelerini yüce Mevla’dan niyaz ederim. “Evlilik bir mecburiyettir. Beş vakit namaz gibi.”
Evlilik konusu ile ilgili bir kaç ayet :
1- Kendileri ile huzur bulasınız diye, sizin içi türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de onun ( varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Rum:21)
2- Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakır iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. (Nur:32)
3- Onlar sızın için, sizde onlar için birer elbisesiniz. (Bakara:187)
Evlilik konusu ile ilgili bir kaç hadis:
1- Kim evlenirse imanın yarısını tamamlamış olur. Kalan diğer yarısı hakkında iseAllah’tan korksun.((Heysemi 252)
2- En faziletli şefaatlerden (teşvik edilen amellerden) biri, evlilik hususunda iki kişiye aracı ve yardımcı olmaktır. (İbni Mace:49)
3- Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimle amel etmezse, benden değildir. Evleniniz! Zira ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkânı varsa, hemen evlensin., …. (İbni Mace:1/1846)