• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Sayın Üyelerimiz, Yüksek öğretim kurumlarında eğitim gören üniversite öğrencilerimize burs sağlanmaktadır. Öğrenci burslarına yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederiz.


**DUYURU** 
01/10/2008 tarihli ve 30552 sayili Resm  Gazete'de yayımlanan Dernekler Yonetmeliginin 83. maddesine göre derneklerin üyelerine ait bilgileri DERBIS'e (Dernek Bilgi Sistemi ) kaydetme zorunlulugu getirildi. Bu nedenle 2022 yılına  ait aidatların ödemesi ve sistemdeki kişi listelerinin güncellenmesi gerekmektedir.Üye bilgilerinin iletilmemesi veya yıllık aidatın ödenmemesi durumunda Dernek Tüzüğünün ilgili Maddesi gereği üyelikleri düşmüş olacak.
“ Dernek üye aidat ödemelerini  AKBANK  İSTANBUL ÇAĞLAYAN ŞUBESİ TR980004600352888000054496  nolu  iban numarasına gönderebilirler açıklama kısmına 
Aidatı gönderen kişinin Adı Soyadı TC ve telefon numarasının yazılzması gerekiyor.
Ayrıca üye aidat borcu olmayan üyelerimiz  isterlerse “ bağış veya Öğrenci  burs ödemesi”olarak ödeme gönderebilirler.
Sevgi ve saygılarımızla. Dernek Yönetim kurulu adına
Başkan  Turan BALCI


Düğün Nikah ve diğer planli etkinlikleri https://www.ilicakoy.com/Etkinlikler sayfasından takip edebilirsiniz.


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 34,3128   34,3746
EURO 36,4642   36,5299
       
Özlü Sözler
Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. (Montaigne)
ESKİ ZAMANLARDA ILICA KÖYÜNDE HAYAT (6)

KÖYÜMDEN MANZARLAR

 

        Düşündükçe bazen özlüyorum o günleri. Sizlerin de iç geçirerek şöyle bir “ Aaahhh” çektiğinizi duyar gibiyim. Dedelerimizin, ninelerimizin anlatmış oldukları masalları, Camide yaşlılarımızın anlatmış oldukları hayat hikâyeleri ne güzeldi. Bazen hüzünlü ve meraklı, gözler nemli olarak anlatılanlar, bazen de arşa çıkan kahkahalarla anlatılırdı. Uzun kış gecelerinde, dinlerken; keşke yatsı namazı biraz daha öteye gitse veya saatler dursa da bu sohbet hiç bitmese dediğimiz zamanlar çok olmuştur.

 

        İstainerden Hasan (Aksu) amcanın anlatmış olduğu askerlik anılarını, gurbetlik anılarını halen duyar gibiyim. Her aklıma gelince Hasan amcayı rahmetle yâd ediyorum. G-3 Silahının kaç parça olduğunu?, azami menzilini, tesirli menzilini anlatırken, benim askerden yeni gelmiş olmama rağmen bana G-3 mermisinin kaç gram olduğunu sorduğunda, bilemeyişimden dolayı yüzümün kızardığını ve etraftakilerin gülümsemelerini hatırladıkça halen unutamıyorum. G-3 mermisinin kaç gram olduğunu Hasan amcanın söylemesiyle öğrenmiş oldum ve uzun yıllar hiç unutmadım. Emniyetteki görevim esnasında, eğitimden emekliliğime kadar, çalışmış olduğum her birim de her şeyin en ayrıntısını, en ince teferruatına kadar öğrenmek için gayret sarf ettim. Ancak şu an bu yazıyı yazarken G-3 mermisinin kaç gram olduğunu hatırlayamadım. Seksen yaşındaki Hasan amcanın, yirmi yaşındaki askerlik anılarını anlatırken mermi çekirdeğinin gramını dahi unutmazken benim bu bilgiyi “Google” amcadan öğrenmemi doğrusu çok yadırgadım.

 

        Müslümanın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır.

 

  1. Selamını almak,
  2. Hastalığında ziyaret etmek,
  3. Öldüğünde cenaze merasimine katılmak,
  4. Davetine icabet etmek
  5. Aksırdığı ve ardından “ELHAMDULİLLAH” dediği zaman ona “YERHAMÜKELLAH” demek.

 

Şimdilerde selamın şekli ve yöntemi değişmiş olsa da eskilerde “SELAMUN ALEYKÜM”

 

        Mutlaka kullanılırdı. Kadın erkek, genç yaşlı herkes, karşılaştığında birbirlerine mutlaka selam verirdi. Mezraya veya kaza ’ya, yaya giderken önünde rastladığına mutlaka selam verir ve “uğurlar ola” denirdi. Mümkünse sohbet ede ede birlikte yol yürünürdü. Eğer acele edilmesi gereken bir durum varsa mutlaka müsaade alınır ve o şekilde öne geçilirdi. Aksı halde yürüme esnasında büyüğün önüne asla geçilmezdi. Patika yollarda bu kurala, birazda mecburiyetten dolayi riayet edilirdi. Yürüme esnasında bayanlar kesinlikle erkeklerin önüne geçmezdi.

 

               Selam; hayatın her alanında tatbik edilirdi. Gidilen çayır, orman, meşe gibi issiz bir yere veya issiz bir eve kapı açılınca selam verilir ve verilen selam “VEALEYKÜM SELAM” diyerek tekrar alınırdı. Bu şekilde yapılan selamlaşma şerlerden ve cinlerden korunmaya, meleklerle korunmaya vesile olduğu anlatılırdı. Evini veya iş yerini açmaya çalışan kışı önce “Euzü, besmele” çeker, kapıyı açtıktan sonra da mutlaka selam verirdi.

 

               “Selam’ün aleyküm” kelimesinin yerini Dünyada ve Ahirette dolduracak başka bir kelime yoktur. “ESSELAMU”: Rabbim Dünyada  sağlık, sıhhat, afiyet,selamet, devamında ise; Ahirette de Rabbim Cennetini, Cemalını, “ALEYKÜM” sana nasıp etsin demektir. Hep birbirimize selam vermemiz gerekir. Bu nedenle Peygamber efendimiz de: ”efşüsselame beyneküm” yanı; Selami aranızda yayınız diye buyurmaktadır. 

 

               Çocukluğumda bir sefer Hacı Memiş amcam, oğlu Nurullah ve ben birlikte, o zamanlar yaya olarak Yaylaya giderken Fuççan’ın aşağısında bir yere dinlenmek için oturduk. Bir müddet sonra Hacı amcam bir taşın üzerine çıkarak yüksek sesle önce selam verdi ve ardından Ezan okudu, Ezan duasından sonrada yine yüksek sesle “salavat” getirdi. Ben amcama; amca öğlen değil, ikindi değil siz neden Ezan verdiniz? Diye sordum. Amcam: Ağaçlar taşlar şahit olsun diye yanıtnı verdi.

 

               Hastalar Mutlaka ziyaret edilirdi. Hastaların varsa eksiklikleri giderilir, hayır duaları alınırdı. O zamanlar hastaların Hasta hanelere sevki öyle kolay değildi. Hastalar sedyelerle götürülürdü. Kışın iki metre kar yağdığı zamanlarda hastalar, kesilen sakız ağacının dallarından birkaç tanesi üst üste konularak bir battaniye ile hasta bu dalların üzerine konur ve çeke çeke götürülürdü.

 

               Hastaların gönlünü hoş tutmak için dini sohbetler yapılır, Kur’an okunurdu. Ağır olan hastaların yanına “Kelime-i şehadet” getirilirdi. Son nefesimizde “İman”, “Kur’an” nasıp eyle diye dualarımızdan hiç eksik etmediğimiz şey o zamanlar ağır hastalara mutlaka telkin edilirdi.

 

               Görevli olduğum zamanlar ölüm döşeğinde ağır hasta olan yaşlı bir kadına Kur’an okumam için eve çağrılmıştım. Yüksek sesle “Yası-ı şerif” okumaya başladım. Yanındakilerden birisi hastaya anne sende oku diye söyledi. Hastanın dudakları hiç oynamıyordu ama başını sallayarak okuduğunu ima etti. Kur’an dan sonra dua yaptık, “Kelime-i şehadet” getirdik. Sonra oradakilerden birisi bana; Hocam bu kadın beş vakit namazında bir kadındır, “Yasın-ı” ezbere bilir, her Cuma akşamları okurdu diye söyledi. Ben kendisine; “Mevla’m hayırlı şifalar versin” diye dua ettim. Kadın birkaç gün sonra öldü. Allah rahmet eylesin.

 

               O zamanlar Cenazelere katılım yoğun bir şekilde sağlanırdı. Hayatı önem arz etmeyen tüm işler iptal edilirdi. Sabah erkenden “Sala” okunur herkesin Cenazeden haberdar olması sağlanırdı. Duyan duymayana haber verirdi.

 

               Burada bir parantez açarak tüm köylülerimizi bir kez daha tebrik etmek isterim ki! Sosyal medya aracılığıyla veya herhangi bir şekilde düğün veya Cenazeden haberdar olan köylülerimiz katılım sağlamaktadır. Hele Cenazelerde olan katılımlar takdire şayandır. Düğün ve Cenaze konularındaki hassasiyetlerinizden dolayı Mevla’m hepinizden razı olsun. Bizler biliriz ki: “Sevgi paylaştıkça çoğalır, Dertler ise paylaştıkça azalır.”

 

               Gün içerisinde defin edilmeyen Cenazeler akşamları sabaha kadar beklenirdi. Uzun kış gecelerinde genellikle gençler tarafından beklenen cenaze evinde cenaze sahipleri asla yalnız bırakılmazdı. Komşu evlerde yemekler pişirilip cenaze evine gönderilirdi. Cenaze evinde çay bile demlenmez komşu evlerden götürülürdü. Uzaktan gelen misafirler yedirilip içirilir, uyuması gerekenlere komşu evlerde uygun yerler hazırlanırdı. Cenaze sahipleri yalnızca acılarıyla baş başa kalır, evdeki çocukları, ahırdaki inekleri düşünmezdi. Tüm işler komşu hanımlar tarafından organize bir şekilde paylaşılıp hiçbir eksiklik veya aksaklığa mahal bırakılmazdı.

 

               Cenaze bekleyenler arasında hoş sohbetler yapılırken, eskiden kalma bir gelenek olarak dilden dile dolaşan garip hikâyeler dillendirilirdi. Ölen adamın yeniden dirilmesi gibi “hortlak” hikâyeleri anlatılırdı. Muziplik olsun veya zaman geçsin diye anlatılan bu “hortlak” hikâyeleri ister istemez insanlar üzerinde bir etki bırakırdı. Bazı insanlarda tedavisi ve telafisi mümkün olmayan izler bırakırdı. Geceleyin değil dışarı çıkmak Hayat’ın gerisinde bulunan tuvalete bile gitmeye korkanlar olurdu.

 

               Normal zamanlarda, akşam oturmalarında da zaman zaman cinden, periden, cazı kadını, cazı adamı adı altında anlatılan hurafe hikâyelerin de etkisiyle cenazeyi gören insanlarda tarif-i mümkün olmayan korkular kalırdı. Böylece içerlerinde bir korku kalan insanların Mezarlıklardan geçmesi “kâbus” olurdu. Yüzü soğuk olan cenazelerden alınması gereken ibretlik derslerin yerini, bırakmış olduğu korkular alırdı.

 

               O zamanlar Camilerde gasılhane olmadığından cenaze yıkama işlemleri cenaze evinde yapılırdı. Evlerde uygun yer yoksa dışarda çarşaf veya battaniyelerle uygun bir yer sarılır cenaze burada yıkanırdı. Genellikle camii görevlileri tarafından yapılan yıkama işleri, bazı mahir kişiler tarafından da yapılırdı. Erkekler için Kamıs, izhar ve lifafe olarak üç parçadan ibaret olan kefen, kadınlar için ise başörtüsü ve göğüs örtüsü ilavesiyle beş parçadan oluşmaktadır. Bunlar eli yatkın mahir insanlar tarafından uygun ölçülerde biçilip tabut içerisine yerleştirilirdi.  

 

               Belirli kişiler tarafından yapılan mezar kazma işlemleri, tecrübeli olduklarından hep onlara yaptırılırdı. “Çonoşur” (Mezarda ceset üzerine konan tahtalar)lar ve mezar taşı yerine kullanılan tahtalar bu kişiler tarafından hazırlanırdı. Mezar yeri cenaze sahiplerinin göstereceği uygun yerlere kadın ve erkek için uygun olan boyutlarda İslami kurallara uygun olarak açılırdı.

 

               Yine bir parantezle ifade etmek isterim ki; köyümüze ait özel bir mezar yerimiz yoktur maalesef. Orta Mahalle (Abduun Mh.) Camii çevresi, İmamlar Camii çevresi ve kısmen de Büyük Camii çevresinde bulunan mezarların haricinde köyümüzün her yeri mezarlık olmuştur. Evin üstü, evin altı, ahpının başlığı, pıçef’ın üstü, çayırın başı, çaylığın ortası akla gelebilecek her yer mezarlık olmuş durumdadır.

 

               Köy mezarlığı konusunda benim gibi birçok köylümüz da bu konuyu muhtelif zamanlarda dile getirmiş ve halen getirmektedir. Bir önceki dönem Muhtarımız Sayın Ali BALCI zamanında Sağlık ocağının bulunduğu arazının sahipleri tarafından hibe veya cüzi bir ücret mukabilinde köy mezarlığı olabileceği hususunu dillendirmiş ancak bir neticeye varılamamıştır.

 

               Köyümüzün coğrafi ve fiziki şartlarında zor olsa da bir toplu mezar yerinin keşfedilip hizmete alınması insani ve vicdani bir görevdir. Özür dileyerek arz etmek isterim ki ahır sularının ulaşmasının mümkün olduğu bir mezar beni ziyadesiyle rahatsız etmektedir. Çünkü dirisi “Eşrefi mahlûk” olan insanın ölüsü de “Eşrefi mahlûk”’dur. Yapılacak olan köy mezarlığına benim gibi birçok köylümüzün da maddi, manevi katkı sunacağından eminim. Rahmetli dedem (Keçeli) Hacı Hasan’ın Çamlığın sırtında yapmış olduğu mezarlık, bir takım dedikodular yüzünden yine amacına tam ulaşamadan eksik kalmıştır. Demek ki, bu toplu mezarlık konusu eskiden beri konuşula gelmiş ancak mutabakat sağlanamamıştır.

 

               O zamanlarda; çay sohbetleri, Bayram yemekleri davetleri şeklinde yapılan davetler en geniş kapsamında düğünlerde ve nişanlarda olurdu. Nişanlara; damadın yakın çevresinden az bir grup halinde seçilen davetliler tarafından gerçekleştirilirdi. Düğünlerde ise köyün tamamı çağrılırdı. Önceden tarihi belirlenen düğün günleri için, düğün sahipleri tarafından görevlendirilen kişiler düğün gününden birkaç gün önce tüm köy evlerini tek tek dolaşarak düğün sahibinin davet tebliğini bizzat sunarlardı. Düğün kartları olmadığından davet lisan’en, yüz yüze yapılırdı.

 

               Düğün davetini alan köylüler aynen “E’rat” konusunda olduğu gibi hayatı önem arz eden bir işi yoksa bu düğüne mutlaka katılırdı. Düğün sahibinin bütçesine uygun olarak, Büyük baş veya küçükbaş hayvanlar kesilir kavurmalar yapılır veya normal yemekler yapılırdı. Ama mutlaka ikramlar olurdu. Duruma göre yapılan yemeğin yanında, pilav, tatlı yapılırdı. Düğün yemekleri ve özellikle de baklavalar uzun zaman konuşulurdu. Yemekler ve baklavalar için özel maharetli kişiler çağrılırdı.

 

               Düğün evinde kurulan yemek masalarına kadın ve erkekler ayrı olarak yemeklerini yerlerdi. Yemek servisleri genelde gençler tarafından yapılırdı. Düğünde yemek yemeyen hiç kimse kalmaması için itina gösterilir bazen düğün sahibi sesli olarak: “Allah aşkına! Aranızda yemeyen kaldı mı? Lütfen buyursun” diye nida ederdi. Çünkü düğün evinde davet edilmeden sofraya oturulmazdı. Belki düğün sahibinin yapmış olduğu yemek herkese yetecek kadar değildir, belki uzaktan gelenler daha çoktur. Düğün sahibi kimseye mahcup olmasın diye bu konular göz önünde bulundurulurdu.

 

               Düğün yemeği için komşulardan toplanan saan (tabak), tas (Kâse) ve kaşıklar sahipleri tarafından özel işaretlerle işaretlenir, karışmamaları ve kırılmamaları için özen gösterilirdi. Bulaşık yıkama ekibi ve servis ekibi uyum içerisinde çalışırdı. Boşalan tabaklar derhal toplanır bulaşık haneye ulaştırılırdı. Bulaşık haneye ulaşan tabak ve kaşıklar derhal kaynar suya atılır, yıkanıp durulandıktan sonra servise yetiştirilirdi.

 

               Yemek faslı ve çay faslından sonra Karadeniz’in olmazsa olmazı horon faslı başlardı. Yemek masaları ortadan kalktıktan sonra, önceden hazırlanan kemençeci, kemençenin tellerine “ rıv rıv, grav grav, rıvrarıya rıvrarıya” diye hafiften dokunmaya başlardı. Kemençenin sesini duyan horon meraklıları önce bulundukları yerden titremeye başlayarak horon alanına doğru yavaş yavaş yaklaşarak, bir cesaretle tuttuğu kişi ile birlikte horonun içine dalardı. Horona dalan sırıl, sıklam oluncaya kadar horondan çıkmazdı. Düşük ritimde başlayan kemençe gitgide dozu artırarak, üçayak, sıksara, titreme şeklinde vücudun oynamadık hiçbir uzvu kalmayana kadar, içerde işkembeler alabora olacak şekilde yorulana kadar devam ederdi.

 

               Her düğünde horon olmazdı tabii. Düğün sahibinin rızası doğrultusunda, uygun görmesi ve müsaade edilmesi halinde horon olurdu. Bazen kadınlar ayrı, erkekler ayrı olarak yapılan bu horonlar bazen de karışık olarak yapılırdı. Bazen düğün sahibi rıza göstermese bile, yumuşak huyundan, hoş görüsünden faydalanılarak uygun yerlere horon halkaları kurulurdu. Genellikle Kemençe eşliğinde yapılan horonlar, bazen teyp veya plaklar eşliğinde yapılırdı. Hiç biri de bulunmazsa ağızla kemençe sesi çıkartılarak horon yapılırdı.

 

               O zamanlar gerek köyde, gerek yaylada ve gerekse mezralarda bol miktarda sevdalık hadiseleri yaşanmış olsa da genellikle görücü usulü evlilikler revaçtaydı. Annenin Babanın uygun gördüğü eşe çocuklar saygıdan dolayı itiraz etmezlerdi. Gençler; sevdiğini alamasa da, aldığıyla yetinirdi.

 

               Ata erkil ailelerde kurallar hep aile reisi sayılan Dedeler tarafından, Dede yoksa babalar tarafından konulur ve reisin dediği olurdu. Reis; oğlu için hangi kızı münasip görürse o kız istenirdi. Kız evine bir şekilde haber salınır, ortaklaşa belirlenen bir gün veya bir gecede kız istemek için kız evine gidilirdi. Havadan, sudan çeşitli muhabbetten ve ikramlardan sonra erkek tarafınca seçilen sözcü tarafından konu kız isteme meselesine getirilirdi. Sözcü: Yedik iştik, sebebi ziyaretimiz; Allah’ın emri ile Peygamberin kavli ile kızınız “Hatçe”yi oğlumuz “Hasan”a istiyoruz. Münasip görürseniz “hısım” olmak istiyoruz der ve kızı istemiş olurdu. Kız tarafı konuya vakıf ve hazırlıklı ise verdim gitti diye yanıt verirdi. Konuya vakıf olamayan veya hazırlıklı olmayan kız tarafı ise; biz bir düşünelim, kendi aramızda bir meşvere edelim, biz size haber veririz der kararı sonraya bırakırdı.

 

               Kız evi, naz evi olduğundan bu isteme işleri bazen uzun zamanlar aldığı olurdu. Araya hatırı sayılır adamlar konur, çeşitli vaatler verilirdi. İstemediği kişilerle, rızası dışında zorla evlendirilmeye kalkışılan gençler bazen sevgilisi ile el ele tutuşarak kaçmak suretiyle bu işi kökünden yıkıverirlerdi.

 

               O zamanlar evlenecek olan çiftlere canı gönülden yapılan dualarda : “Bir yastıkta kocayın”, “Bir külhanda kocayın”, “Bir sağana kaşık çalın” duaları günümüzde artık yapılmamaktadır. Günümüzde yapılan “ Bir yastıkta kocayın” duası geleneksel bir nakarat haline geldiği için zaman zaman bazı kişiler tarafından dillendirilse de, bu sadece formaliteden ibarette kalmaktadır. Çünkü günümüzde bir yastıkta yatan bile yoktur. Değil bir tabaktan yemek yemek, bir bardaktan su bile içilmemektedir.

 

               Günümüzde “Can cana” başlayan evlilikler “yan yana”, “diz dize”, “sırt sırta” ve “git öte” diye zamanla evden bile uzaklaşmalara kadar ulaşmaktadır. Oysa Hz. Aişe validemiz Peygamber (sav) efendimize sualen: Ya Resul’allah! Beni ne kadar seviyorsunuz diye sorduğunda; Peygamber (sav) efendimiz: Ya Aişe “İLK GÜNKÜ GİBİ” diye cevap vermiştir. Diğer bir rivayette de ise “ KÖR DÜĞÜM GİBİ” diye cevap vermiştir.

 

               Yine Aişe validemizden rivayetle; Aişe validemiz Resulullah benden su istediği zaman su kabının hangi kenarıyla su içtiğine dikkat eder, bende aynı kapla aynı kenardan su içerdim diye büyürmüştür.

 

               O zamanlar çoğunluğu görücü usulü ile olmak üzere yapılan evliliklerde ki sevgiyi ve muhabbeti sizin takdirlerinize arz ediyor, yorumları sizlere bırakıyorum.                   



HÜSEYİN BALCI

Okunma Sayısı: 22


18.191.205.170








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Turgut Tekin
Değerli Köylülerim, bir konuda fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Mevsim nedeniyle Düğün ve Nikah merasimlerinde yoğunluk yaşanmaktadır. Günümüz trafik ve ulaşım maliyetleri nedeniyle uzak bölgelerden Düğün ve Nikah salonlarına ulaşmak zorlaşmıştır. Bu nedenle köylülerimizin evlenecek çiftlere hediyelerini ulaştırabilmeleri için, Davetiye SMS altına evlenecek çiftin IBAN numarasının yazılması ve Düğün davetiyelerinin dağıtılmasında yaşanan zorluk nedeniyle davetiyelerin toplu sms olarak gönderilmesinin yeterli olacağı önerisi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim.

Hüseyin aksu
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun

Turgut Tekin
Değerli köylülerim öncelikle uzaktan yakından Ilıcaköyü Derneği, köy muhtarlığı ve köyümüzle ilgili konuları yakından takip ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Köyümüzle ilgili faydalı olabilecek görüş ve önerilerinizi web sitemizin ziyaretci yorumları alanında paylaşmanız, daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sitemizin yayinlamasini istediginiz haber, bilgi. belge ve resimleri bizimle paylasabilirsiniz. Olumlu veya olumsuz goruslerinizi, musait vakitlerinizde bu mecrada tum koylulerimizin takip edebilmesi için paylasminizi rica ederiz. Saygılarımla


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.

Rize İkizdere Ilıca Köyü Derneği

© Copyright 2022  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top