Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4372 | 34,4992 | |
EURO | 36,3826 | 36,4482 | |
İKİZDERE'NİN TARİHİ
İkizdere (Lazca: Xuras / Osmanlı zamanında Kuraiseba). Çamlık Deresi ile Cimil Deresinin birleştiği yerde kurulan İkizdere, adını bu derelerden almıştır. Toplam nüfusu 5711 olup, 1722'ü ilçe merkezinde, 3989'si köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 898km² olup, yüzölcüm bakımından Rize'nin en büyük ilçesidir.
İlçe toprakları dağlıktır. Dağlar dar vadilerle parçalanmış olup yüksek kesimlerinde yaylalar bulunur. Başlıca akarsuyu İkizdere'dir. İkizdere üzerinde elektrik üretmek gayesiyle bir baraj kurulmuştur. Dağlar zengin ormanlarla kaplıdır. Başlıca akarsuları İkizdere, Cimil Deresi ve Anzer Deresi'dir.Dağlar zenginormanlarla kaplıdır.Dağların doruklarında buzul gölleri vardır.
Eski bir yerleşim yeri olan İkizdere uzun yıllar Bizans İmparatorluğu egemenliği altında kalmış, bu dönemde Rize'ye bağlı bir manastır ile idare edilmiştir. İstanbul'un Latinler tarafından 1204'te işgal edilmesinden sonra, Alexios Komnenos Gürcülerden de yardım alarak Trabzon'da bağımsız bir devlet kurmuştur (1204-1461). Tarihi belgelerde yörenin, Trabzon İmparatorluğu'nun sınırları içerisinde olduğu belirtilmektedir.
Malazgirt Savaşı'ndan (1071) sonra Rize ve çevresi Selçukluların kontrolüne girmişse de daha sonra Trabzon Devleti buraya yeniden hakim olmuştur. Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzon'u ele geçirmesi ile birlikte Osmanlı topraklarına katmıştır.
Osmanlı döneminde, 1878'de Rize'nin sancak merkezi olması ile nahiye olmuştur. Eski adı Kuray-ı Sab'a olan İkizdere, XIX.yüzyıl sonlarında Trabzon vilayetinin Lazistan Sancağındaki Rize Kazasına bağlı bir nahiye merkezi idi. 15 Şubat 1916 tarihinde Rus işgaline uğrayan yöre, 11 Mart 1918 tarihinde işgalden kurtulmuştur. 1945'te ilçe olan Güneyce'ye bağlı bucak merkezi iken, ilçe merkezi 1952'de İkizdere'ye taşınmıştır.
KURAYISEBA
Içinde bulunduğumuz vadi Doğu Karadeniz kıyılarını iç kesimlere bağlayan birkaç geçitten biridir. Bugün Ovit zirvesiyle sonlanan bu geçidin, yüksek sarp dağlarla kusatılmış olması itibariyle geçmişte de daha çok yaz aylarında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Birçok kavmin güzergahı olan bu vadi, tarih boyunca çeşitli halklar / devletler tarafından kontrol edilmistir. Konuyla ilgili kayıtlar, milattan Önce XV. yüzyıldan itibaren bu bölgede (Giresun-Rize ve Erzurum-Erzincan hattının arasında kalan Karadeniz'e paralel konumdaki topraklar) Hayaşa Krallığının varlıgından söz etmektedir. Daha sonraki dönemlerde (M.O.S. yüzyıldan sonra) Greklerin özellikle kıyı kesimlerinde (Sinop'tan başlayarak Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon'da) Koloniler oluşturduğu: milattan önce 6. yüzyıldan itibaren bir asır kadar Kimmerler'in bölgeye hakim olduğu ve güçlenmeye başlayan Persler'le Kartacalılar'ın Grek kolonilerinin yayılmasını engellediği anlaşılmaktadır. Ksenophan MO. IV. yüzylin son çeyreğinde kaleme aldı Anabasis-On Binlerin Dönüşü-adli eserinde bugünkü İspir. Bayburt ve Çaykara'yı içine alan bölgeden geçerken iskitler ve Makronlar'la karşılaştıklarını ifade etmektedir.
Pers kökenli Mithradates tarafından kurulan Pontus Devleti, M. O.110 yılından itibaren Kuzey Karadeniz bölgesini de topraklarna katmiştir. Bu Devlet'in Roma Imparatorluğu tarafından yıkılmasından (M.O.63) sonra yaklaşık 50 yıl kadar bölgede Bizans, Arap ve Sasani mücadeleleri olmuştur. Bu dönemlerde Oğuz Kıpçaklar'ında yoğun bir şekilde buraya göç ettikleri ve imparator Teodosius zamanında bölgenin 30 yıl boyunca Peçenek ve Kumanların hakimiyeti altında kaldığı kaynaklarda ifade edilmiştir. Türk akınlarının Malazgirt Zaferi'nden sonra da artarak devam ettiği bilinmektedir.
1203 te Haçlıların işgal ettiği Istanbul'dan kaçan Aleksius Komnenos. Gürcü kraliçesi Tamara'nın Kıpçaklar'dan kurulu ordusu ile Trabzon'u ele geçirmiş ve burada krallığını kurmustur. Komnenos daha sonra esir düştüğü İznik Hükümdarı Laskaris'in elinden Selçuklular'ın aracılığıyla kurtulduğu icin Selcuklu Devletine bağlılığını bildirmiş, ancak Kösedağ Savaşı'ndan (1243) sonra bölgede Mogolların nüfuz alanı artmıştır. Fatih Sultan Mehmet'in 1461 yılında Trabzon'u fethetmesiyle yüzyıllar boyunca çeşitli Türk kavimlerinin (iskitler. Peçenekler.Kumanlar/Kıpçaklar, Oğuzlar, Selçuklular) hakimiyet alanı içerisinde bulunan bu vadi de Müslüman-Türk yurdu haline gelmiştir.
Trabzon'un fethedilmesinden sonra bugünka Kabahor (Gólyayla köyü) ve çevresindeki altı köy (bir nefs alt köy) bir tımar olarak değerlendirilmiş ve muhtemelen buraya Kurai seba (Kura-yı seb'a) denmiştir. Yedi köyden oluşan bu birliğin 1486-1858 yillan arasında farklı dönemlerde Bayburt Sancağı'nın ispir kazası ile Trabzon Sancağı'nın Of kazasına bağlı olduğu icmal ve tahrir defterlerindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. 1858'den sonra Trabzon Eyaletinin Rize Sancağı'na na bağlanan Kurayiseba'nın nahiye merkezi, 1869-1871 yılları arasında bugünkü İkizdere olmuştur (Buraya Kaleburcu Kazası dendiği daha sonra Kurayı seba adının sabit olduğu İkizdere belediye reislerinden merhum Kemal Tavukçu'nun bölgedeki yerleşimlere dair kaleme aldığı muhtasar tarihte kayıtlıdır) Nihayetinde 1935 yılının Haziran ayında nahiye merkezinin iki dere arasında olduğu ileri sürülerek buraya "Ikizdere" adı verilmiştir. Ancak bu isimlerden bugün bile karşılığı olması itibariyle en uzun soluklu olanı Kurayiseba'dır.
Kurayiseba (Kura-yı seb'a) ismi Arapca "kura" (köyler) ve seb'a (yedi) kelimeleriyle yapılan bir tamlamadır, Yediköy(ler) anlamına gelmektedir. Bu isimlendirme. Grekce "hepta" (yedi) ve komet (köy) kelimelerinden oluşan Heptakomet'ten (Yediköy) kaynaklanmaktadır. Zira klasik kaynaklarda bu bölge Heptakometler (Yediköylüler) yurdu olarak anılmaktadır. Antik Anadolu Coğrafyası'nı yazan Straban bölgeyi anlatırken tepeleri Heptakometler tarafından isgal edilmiş Maskhia Dağları ve bunlarla birleşen çok kayalık Skydises Dağı'ndan bahseder ("Skydises", Iskit (Saka) yerleşimlerinin hatıralarını barındırmaktadır). Straban'a göre bu dağlarda yaşayan insanlar tamamen vahşidir ancak Heptakometler daha da kötüdür. Bunlarn bazıları ağaçlarda ve seyyar ahşap kulelerde yaşar, vahşi hayvan eti ve Ceviz yiyerek hayatlarını devam ettirirler. Heptakometler'in bulundukları kulelerden atlayarak geçmekte olan yolculara saldırdıklarıda kaydedilmiştir. Hatta MO 66'da, Romalı komutan Pompeius'un ordusu bu dağlık bölgeden geçerken askerler, bunların yol üzerine bıraktıkları deli bal dolu kaselerden yemiş bilinçlerini kaybeden üç bölük asker Heptokometler tarafından imha edilmiştir.
2 Mart 2020/Prof. Dr. Omon Kemdi TAVUKCU