Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 35,2525 | 35,3160 | |
EURO | 36,4804 | 36,5462 | |
HACI ALİ ERGİN
( BEHRAM AĞA )
Kuruluşunda 5.631 Km olan Osmanlı İmparatorluğu Devletinin yüz ölçümü etki alanları ile birlikte Fatih Sultan Mehmet döneminde 2.214.000Km, Yavuz Sultan selim döneminde 6.557.000Km, Kanuni Sultan Süleyman döneminde 14.983.000Km, 17. Yüzyılda bu oran 24.000.000 kilometre kare alana ulaşmıştır. O zamanki Osmanlı İmparatorluğu Devletinin himayesinde bugün 76 Ülke ve devlet vardı. Bunların yüzölçümleri toplamı Dünya oranına göre %37.8 ve buralarda yaşayan nüfusun Dünya nüfusuna oranı ise %40.1 di. Yüz ölçüm ve nüfus bakımından dünyanın yarısına yakın bir orandı.
1878 yılı Berlin anlaşmasına kadar Osmanlı İmparatorlu Devletine bağlı olan Romanya, o tarihten sonra Osmanlı İmparatorluğundan kopmuş veya koparılmıştır.
Yukarıdaki girizgâhta Osmanlı İmparatorluğu Devleti ile ilgili bilgilendirme yapmamızın nedeni; Behram Ağa’nın Dedesi merhum Alika efendi Romanya’dan Türkiye’ye gelmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan Romanya 1878 yılında maalesef Osmanlı İmparatorluğundan kopmuştur.
Asıl ismi Ali ERGIN olan Behram ağa çocukluğunda geçirmiş olduğu bir hastalık yüzünden kendisine yapılan yanlış tedavi neticesinde bir ayağının kısa kalmasıyla topallamaya başladığından kendisine topal Ali ağa da denilmekteydi. Sesinin gür ve güzelliği ile Müderris Mehmet Efendi dedemizin vazgeçilmez, birinci müezzinlerinden olan Hacı Ali dedemizi bu yazımızda BEHRAM AĞA olarak anacağız. Ali Dedemizin Behram ağa unvanı nereden geldiğini tam olarak bilmemekle beraber, Müderris Mehmet Efendi dedemiz ’in kendisine Behram ağa olarak hitap ettiğini rivayet yoluyla biliyoruz.
Behram Ağa’nın dedesi Alika dede ve kardeşleri Osman, Mahmut, Süleyman ve Mustafa Romanya’da ticaretle uğraşıyorlardı. Kendilerine ait Gemilerle ihracat ve ithalat işi yapıyorlardı. Ayrıca Fırıncılık da yapmakta idiler. 1878 yılından sonra rüzgâr tersinden esmeye başlayınca Romanların zulmüne dayanamayan Alika dedemiz, Kardeşi Mustafa hariç diğer kardeşleri Osman, Mahmut ve Süleyman ile birlikte Türkiye’ye gelmişlerdir. Alika dedenin Romanya’ya kalan kardeşi Mustafa’nın Romanlar tarafından öldürüldüğü ve Mustafa’nın çocuklarının ’da Romanya’yı terk ederek Edirne ilinin Babaeski ilçesine yerleşmişlerdir.
Türkiye’ye gelip, Edirne ili Babaeski ilçesine yerleşen Mustafa dede’nın çocuklarını Behram ağanın oğlu, yanı Alika dedenin torunu Hacı Mehmet Ergin, Dedesinin kardeş çocuklarını araştırıp bulundukları yerde ziyaret ederek aradaki bağı yeniden tesis etmiştir. Bu konu hakkında Hacı Mehmet amca kendisinin yazmış olduğu “BEYAZ YOLUM” adlı kitabında detaylıca bilgi vermektedir.
Türkiye’ye gelen Alika dede ve kardeşlerinden bir kısmı Heşin’e, bir kismi ise Pazar (Mapavrı)’a yerleşmişlerdir. Daha sonraları Rize’de Dosma’ya yerleşen Alika dede ve kardeşleri, Romanya’da olduğu gibi ticaretle uğraşmışlardır. Rize’de fırıncılık yapan kardeşler zenginlik bakımından iyi bir konuma gelmişlerdir. İsteseler, ekmek karşılığında Rize’nin yarısını satın alabilecekleri rivayet edilmektedir.
Rize başta olman üzere sahilde nükseden “Sıtma” hastalığı nedeniyle Alika dede, hastalığın olmadığı yüksek yerlere yerleşmek amacıyla İkizdere ilçesi Ilıca köyü “Kürtomilar” mevkiine gelerek yerleşmiştir. Kürtomilar ve Köyün diğer bazı yerlerinden arazı satın alan Alika dede artık Ilıca köyüne yerleşmiş oldu.
1315 doğumlu olan Behram ağa ilk evliliğini Şaboğlu akrabalarından Huriye isminde bir bayanla yapmış olup, Mustafa ve havva isminde iki çocukları olmuştur. Huriye ninenin sürekli bir hastalığa duçar olası nedeniyle Behram ağa ikinci evliliğini Çağrankaya (Kafkame)’den Sözüerlerden Memi ağanın oğlu Maksut’un kızı Keziban (D.Tar.:1315 – Ölm. Tar.:1982) ile yapmıştır.
Kürtomilarda babasıyla birlikte ikamet eden Behram ağa daha sonraları Büyük Cami Mahallesinde Caminin alt kısmında, Kavrak Osman’ın evinin sol kısmında ki eve taşınmıştır. Afunya’nın kenarında bulunan bu evde halen Behram Ağa’nın oğullarından Hacı Hayruddin ikamet etmektedir.
Yeni bir evde, sıfır sermaye ile yeni bir hayata başlayan Behram Ağa bir hayli zorluklar da yaşamıştır. Romanya’daki zenginlikler Romanya’da, Rize’dekiler Rize’de kalmıştır. Behram Ağa çok zeki ve çok çalışkan bir kişiydi. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşırdı. Behram Ağanın Keçileri vardı. Başta Cimil ve Cancaba yaylası olmak üzere diğer yaylalarda da kendi keçilerinin yanı sıra başkalarının keçilerini de otararak çobanlık yapmıştır.
Behram Ağa’nın yaşamış olduğu dönem, Ülke genelinde çalkantılı bir dönemdi. Dönem; İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş dönemi. Dönem; Savaşlar dönemi, kurtuluş mücadelesi verme dönemi. Seferberlik dönemi. Köyümüzden, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar hariç eli silah tutan herkes askere alınmış, gidenlerden %80’ı geri dönmemiştir. Yoksulluğun ve yokluğun kol gezdiği bir dönemdi.
Behram ağanın; Mustafa, Mehmet, Hayruddın adında üç oğlu, Havva ve Fadime adında iki kızı olmak üzere toplam beş çocuğu vardı. Ülke genelinde zor olan hayat, ılıca köyünde daha da zordur. Çocukluk döneminde zenginlik içerisinde müreffeh bir hayat yaşayan Behram Ağa’nın hayatı, bu dönemde bir hayli mücadelelerle geçmiştir. Bir zamanlar eve kışlık erzak alabilmek için bir çayırını (Çimenlik) İmamlardan Sağır Abdullah’a satmak zorunda kalan Behram Ağa yıllar sonra durumu düzeltince bu çayırı geri almıştır.
O zamanlar Cimil yolu Behram Ağanın evinin önünden geçerdi. Araba yolu yoktu. Rize’ye dahi giderken Karadere’nin altına kadar yaya olarak patika yollardan gidilirdi. İkizdere’den yukarı Cimil yolu; Halevler, Çifteler, Aşeki Vane’den, Kürtomilar, İlkokul’un altından, Köse Abdullah’ın evlerinin üstünden, Mensurun evinin üstünden, Kavrak Osman’ın evinin önünden, Behram Ağa’nın evinin üstünden, Afunya’dan, Değirmen dereye giderdi. Değirmen derden sonra ise Katalan’a kadar hemen hemen şu anki mevcut araba yolundan,(O zamanlar patika yolu) oradan Faso’ya, Aveneden (Keçeli) Hacı Hasan’ın evlerinin üstünden, Bulanık Sudan Receb’ın Şefkinin evinin üstuden geçer giderdi.
Behram Ağa Neşeli ve şen bir adamdı. Bunun yanı sıra çok cömert bir adamdı. Misafir ağırlamayı ve misafir yedirmeyi çok severdi. Hatta Cimil’e giden yolcular konaklamak için Büyük Camiye geldiklerinde Behram Ağa hemen harekete geçerdir. Evde çocuklara yedirecek dahi hiçbir şey olmadığını bildiği halde Hanımına; Hanım Camiye Misafirler geldi onlara ne ikram edebiliriz diye sorarak ikram edecek bir şeyler bulabilmek için çareler arardı. Yine bir seferinde Camiye gelen misafirlere ikram etmek üzere evde Hanımına; Hanım Camiye misafirler geldi onlara ne ikram edebiliriz dediğinde, Hamını; Evde un yoktu Mensur’un evinden bir ekmeklik un aldım, birde lahana çorbası yaptım, birazda yoğurdumuz var çocukları yedireceğim demiş, Behram Ağa onların yarısını ben misafirlere götüreyim siz kalanla idare edin diyerek misafirleri ikramsız bırakmamıştır.
Behram Ağa köyde sevilen, sayılan ve kendisiyle şaka yapılan birisiydi. O zamanlar çeşitli şakalaşmalar yapılırdı. Camide cemaat arasında yapılan şakalaşmalardan birisi de adam ıslatma şakası idi. Teneke ile ıslatma, güğümle ıslatma ve hatta komple suya sokma vardı. Birilerinin, birisini bir tas bal, bir sağan (Tabak) ceviz veya elma, armut vaadiyle suya sokmasını söylerlerdi. Gösterilen adam suya sokulur, vaat edilen şeyler alınır cemaat hep birlikte güle oynaya yerlerdi. Bir seferinde birileri bir batman ceviz vadederek, birilerinin Behram Ağayı suya sokmasını istemişti. Behram Ağa’yı suya sokmak üzere Nacak Hasan talipli olmuş ve Behram Ağaya doğru hamle yapınca Behram ağa: Habu Nacak Hasanı suya sokana ben iki batman ceviz vereceğim demiş, Cemaatten iki kişi Nacak Hasn’ı kaptığı gibi Caminin kapısında akan oluğun altına elbiseleri ile beraber suya sokmuştur. Kışın soğuk havada elbiseleri ile birlikte suyun altına sokulan Nacak Hasan sırıl sıklam eve gitmiştir. Bir seferinde de İmamlar camisine giden Behram Ağa aynı şakaya uğratılmak istenmiş, Behram Ağa bir koç vererek bu şakadan da kurtulmasını başarmıştır. Behram Ağayı suya sokmak üzere hamle yapan Rizvan dede suya sokulmuştur. İş şakadan uzaklaşıp ortalığın kızışmasına varınca Behram Ağa: Bu işi tadında bırakın biraz daha ileri giderseniz sonunu siz bilirsiniz. Diyerek ortalığı sükûna kavuşturmuştur.
Çocuklarını büyüyüp iş güç sahibi yapan Behram Ağa, maddi yönden, eski çocukluk dönemindeki ihtişamına yeniden kavuşmuş, köyümüzün bir numaralı zenginleri arasına yerini almıştır. Behram Ağanın oğlu Hacı Mehmet Ergin çeşitli iş kollarında şirketler kurmuştur. Yoksulluk zamanında bile cömertliğinden söz ettiren Behram Ağa köydeki fakır fukaradan elini çekmemiştir. İstanbul iline oğullarının yanına ikamet eden Behram Ağa İstanbul’daki Camilere, hayır kurumlarına sürekli yardım yapmaktan geri kalmamıştır. Özellikle dini yönden eğitim gören çocukların barınma, giyim, kuşam ve yiyecek teminlerinde yardımcı olarak ardından rahmet okuyacak nesillerin yetişmesine vesile olmuştur.
Benim, Behram Ağa ile tanışıklık hikâyem çocukluk yıllarıma uzanmaktadır. Biz kardeşler köyde Annemize her işte yardım ederdik. Çobanlık yapar, ot ve odun taşırdık. Okulun yanında bulunan ve adına aşağı ki çayır dediğimiz yerden kardeşlerimle beraber ot taşıyorduk. Ablam, abim, ben ve iki küçük kardeşim toplam beş kişi. Yüklerimizi annem yapıyor, biz hızlı bir şekilde eve gidip geliyoruz. Anneciğim bize yük yapmada yetiştirmekte zorlanıyordu. Çayırımızın üst kısmından patika yolu geçiyordu. Patika yoldan yaşlı birisinin bizi izlediğini görünce ben anneme; Anne! Yoldan bir adam bize bakıyor diye söyledim. Annem bize yük yetiştirmek için aceleyle yük yapmakla meşgulken benim söylemem üzerine bir ara yukarıya doğru bakınca, Anneciğim: Büyür amca! Bir şey mi söyleyecektiniz diye sordu. Yaşlı adam hayır, sadece sizi seyrediyorum. Maşallah kocaman kocaman delikanlılara yük yapıyorsun ve taşıttırıyorsun. Bu iş çok hoşuma gitti. Deyince Anneciğim; bunlar yapar amca, bana her işimde yardımcı olurlar deyince Yaşlı adam; Tabi Keçelinin torunları, İsmail hocanın çocukları böyle olur, diyerek Köse Abdullah’ın evine doğru yürüdü ve gitti.
Kısa boylu, nur yüzlü, beyaz sakallı elinde çok güzel çiçek motifli değneği ile topallaya topallaya bizden uzaklaşan adamın kim olduğunu Anneme sorunca Topal Ali (Ergin) olduğunu söylemesiyle Behram Ağamızı tanımış olduk. İlerleyen yıllarda zaman zaman Köye gelen Behram ağa ile konuşmuşluğumuz olmuştur.
Güzel sesiyle sık sık camide ezan veren ve kamet eden Behram Ağa Müderris dedemiz Mehmet Efendinin gözde müezzinlerindendi. Yaklaşık yüz yaşının üzerine bir ömür yaşayan Behram Ağa 23.12.1991 tarihinde İstanbul İlinde vefat etmiştir. Oğlu Hacı Mehmet amca, gelini Hacı Ayşe (melek) annemiz ve eşi Keziban hanım ile birlikte İstanbul ili Edirne kapı mezarlığında metfundur. Mezarları; İstanbul’un Fethinde ilk gedik açılan yere ve Ulubatlı Hasanın surlara sancak diktiği yere çok yakın olan 12. Ada, 8. Kısımdadır. Behram Ağa dedemiz başta olmak üzere hepsine Rabbimden gani gani rahmet temenni ediyorum. ALLAH RAHMET EYLESİN.
Behram Ağa’nın Mezar taşında Rumi takvime göre yazılı bulunan doğum tarihine göre 125 yıl yaşadığı anlaşılmaktadır. ( 1315 + 584 = 1899 , 2024 – 1899 = 125 )