Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4372 | 34,4992 | |
EURO | 36,3826 | 36,4482 | |
DİLİNE SAHİP OLMAK
Dil Allah Teâlâ’nın biz kullarına ihsan ve ikram ettiği en büyük nimetlerden biridir. Dil sadece bir nimet mi? Elbette hayır… Özgür irademizi özgür ifade etmemizin en müstesna aracı olan dilimiz, bizim için hem bir nimet hem bir ayet hem de bir emanettir. Bu itibarla dili yerinde kullanmak o emanete riayet, kötü sözlerin sözcüsü yapmak da emanete ihanettir.
Dilimiz halimizin tercümanıdır. Bundan dolayı içinde bulunduğumuz hal umumiyetle kullandığımız dilin neticesidir. Dilin kendisi küçük fakat cürmü büyüktür. Dilin kemiği yoktur fakat insanın bütün kemiklerini un ufak edecek bir güce sahiptir.
İnsan belkide lisanından ibarettir. Bundan dolayı olsa gerektir ki “üslubu beyan aynıyla insan” dır. Adabına riayet edildiğinde insanı hatip ve edip kılar. Şayet adabına riayet edilmez ise dil insanı mahcup eder, mahkûm eder.
Hacı Bektaş Veli’nin “Eline, diline, beline sahip ol” nasihatinin baş harflerinin “edeb”e tekabül etmesi ne hikmetli bir tevafuktur.
Dil sadece konuşma azamız değil aynı zamanda yerimiz ve yurdumuzdur da. Bu hakikati Hz. Ali (r.a.) şu veciz sözü ile ne güzel ifade eder. “İnsan dilinin altında gizlidir.”
Tasavvuf klasiklerinde hatırı sayılır bir yer işgal eden “dilin afetleri” hususu, şayet tedbir alınmazsa insan hayatında “yolun afetleri” ne dönüşebilir. Bazı hâkim zatların Allah Teâlâ’nın kişiyi dilin afetlerinden korumak için dili içerde saklayan iki muhkem kale olarak dudak ve dişleri yarattığını söylemeleri, üzerinde uzun uzun tefekkür etmeyi mucip kılan mühim bir hikmettir.
Bu itibarla denebilir ki dilini tutmayı başaran kimseyi hiç kimse tutamaz. İnsan dili ile tutunur ve insan dilinden tutulur. Dilini yerinde zamanında ve ölçülü kullanan insan, baş olabilirken bu erdeme zıt hareket eden insan da başından olabilir. Diline hâkim olamayan sözünün mahkûmu olmaktan kurtulamaz.
Dil özden beslenmeli ve hayırlı faydalı güzel söz ile süslenmelidir. Zira gönülden dile gelmeyen sözlerin, dilden gönüllere ulaşmasının imkân ve ihtimali yoktur.
Hiç kuşkusuz dilin yegâne amili sözdür. Sözü kurmak yetmez, söz korunmalıdır da. Göz haramdan söz yalandan uzak olmalıdır. Sözünü koruyamayan, özünü de koruyamaz. Sirke dolu bir kaptan balın aktığı asla vaki değildir. Sözümüz yurdumuzdur, yuvamızdır şiirimizdir, duamızdır. Bize düşen sesimizi değil sözümüzü yükseltmektir. Yunus ne güzel söyler;
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz
Ağızdan çıkanı kulak duyarsa, işte o söz olur. Aksı takdirde söylenen şey, söyleyene de söylenene de köz olur. Bu toprağın irfanından fışkıran şu sözler ne muhteşemdir. “ Deveyi tuz, insanı söz öldürür”. ve “el yarası onulur, dil yarası onulmaz.”
Söz ağızda bahçedeki çiçekler gibi olmalı; gönül toprağına dikilmeli, sevgi, şefkat ve merhametle sulanmalı, bilgi, hikmet ve marifet güneşi ile iyice beslendikten sonra adab, zarafet ve nezaket ile dil ehlinden ehl-i dile buket buket sunulmalıdır. İnsan, sözü de tıpkı bir çay gibi yüreğinin kısık ateşinde demlemeli sonra kendi sözünü can kulağı ile dinlemeli. Böyle yapmalı ki hem sözü dinlenmeli hem de sözünü dinleyen dinlemeli.
Ali şeraiti sözün coğrafyasından bahsetmektedir ve haklıdır. Fakat sözün sadece coğrafyası yoktur. Edebi, adabı, tarihi, fiziği, kimyası, matematiği ve müziği de vardır sözün… Sözü senet olmalı ki insanin iki cihanda akıbeti saadet ve selamet olsun. Ağızlarından çıkanları kulakları duymayanlar, hayal etmedikleri şeyleri hayatlarında bulurlar. Güzel söz dilde zarafet, halde nezakete dönüşür. Çirkin söz atışmaya, kapışmaya ve çarpışmaya dönüşür.
Abdesti ve namazı bozan şeyler gibi sözü de bozan şeyler vardır: Yalan, iftira, gıybet, dedikodu, su-ı zan, koğuculuk, dalkavukluk. Bunların cümlesi sözü bozan, insanı ve toplumu üzen dil yaralarıdır.
Söz odur ki adabınca söylenmeli. Zarif, açık ve anlaşılır olmalı. İnsanı hakka, hakikate, hikmete, marifete, rahmete ve hidayete ulaştırmalı. Hakki batıldan ayırmalı, gönülleri İslam’ın aydınlık iklimine çağırmalı. Ruhun gıdası, kalbin cilası, aklın ihyası ve hayatın vahiy ile inşası olmalı. Anlatılabilir, anlaşılabilir, yaşanabilir ve yaşatılabilir olmalı. Söyleyene basiret, dinleyene feraset kazandırmalı.
Öyle ise sözü yormadan ve gönlü kırmadan söylenmeli. Saygılarımla…