Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 36,5088 | 36,5746 | |
EURO | 39,7755 | 39,8471 | |
KISA KISA KESİTLER
Köyümden Manzaralar adlı kitabımıza malzeme oluşturacak şekilde, benimde hayretle dinlediğim ve değerli okurlarıma ulaştırmak için heyecanlandığım enteresan bilgileri heyetinize arz etmeye devam ediyorum.
Öncelikle buradan, gerek bilgileriyle ve gerekse yorumlarıyla yazılarımıza katkıda bulunan sayın okuyucuma teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Allah razı olsun. Biz bu işin gönüllü kâtibiyiz. Değerli büyüklerimizden aldıklarımız geçmişi geleceğe aktarıyoruz. Daha önceki yazılarımızda arz etmiştir. Bu bir ekip işidir, tek başına başarmak imkânsızdır. “kıytırık” dahi olsa gelen bilgi bizim için çok önemlidir. Zaman zaman gelen bilgileri değerlendirmeye alarak değerli hocalarımın görüş ve önerileri doğrultusunda yazılarımın ilgili yerlerine gereken düzeltmeler yapılmaktadır. “Damlaya damlaya göl olur.” Katkılarınızla damlaları göle, gölü deryaya ulaştıracağız İnşallah. Yazılarımız düzenli olarak Dernek sitesinde yayınlanmaktadır.
Köyümüze ait bilgilere geçmeden önce İkizdere’miz hakkında ulaşmış olduğum bilgilere kısaca değinmek isterim. İkizdere (Lazca: Xuras) Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise: Kuraiseba ismi ile isimlendirilmiştir. İkizdere; Çamlık deresi ile Cimil deresinin birleştiği yerde kurulmuş, adını bu derelerden almıştır. Toplam nüfusu 5711 olup, 1722’si ilçe merkezinde, 3989’ü ise köylerde yaşamaktadır. İkizdere’nin yüz ölçümü 898 km2 olup, yüz ölçüm bakımından Rize’nin en büyük ilçesidir.
İlçe torakları dağlıktır. Dağlar dar vadilerle parçalanmış olup yüksek kesimlerinde yaylalar bulunmaktadır. Başlıca akarsuları İkizdere, Cimil deresi ve Anzer deresi’dir. İkizdere üzerinde elektrik üretmek üzere biri HES olmak üzere iki adet baraj kurulmuştur. Dağlar zengin ormanlarla kaplıdır. Dağların doruklarında buzul gölleri vardır.
Eski bir yerleşim yeri olan İkizdere uzun yıllar Bizans İmparatorluğu egemenliği altında kalmıştır. Bu dönemde Rize’ye bağlı bir manastır ile idare edilmiştir. İstanbul’un latinler tarafından 1204’te işgal edilmesinden sonra Alexios Kommenos Gürcülerden de yardım alarak Trabzon’da bağımsız bir devlet kurmuştur. (1204 – 1461) Tarihi belgelerde yörenin, Trabzon İmparatorluğu’nun içerisinde olduğu belirtilmektedir.
1071 Malazgirt Savaşından sonra Rize ve çevresi Selçukluların kontrolüne girmişse de daha sonra Trabzon devleti buraya yeniden hâkim olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u ele geçirmesi ile birlikte Rize ve İkizdere Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde, 1878’de Rize’nin Sancak merkezi olması ile İkizdere nahiye olmuştur. Eski adı Kuray-ı seba olan İkizdere XIX. Yüzyıl sonlarında Trabzon Vilayetinin Lazistan sancağındaki Rize kazasına Bağlı bir nahiye merkezi olan İkizdere 15 Şubat 1918 tarihinde Rus işgaline uğramış ve 11 Mart 1918 tarihinde Rus işgalinden kurtulmuştur. 1945 yılında İlçe olan Güneyce’ye bağlı Bucak merkezi olan İkizdere 1952 tarihinde İlçe Merkezi olmuştur. Bu tarihten sonra ve halen Güneyce İkizdere’ye bağlı bir nahiye olarak devam etmektedir.
-- Gerek Bizans ve gerekse Osmanlı İmparatorluğu zamanında “Van’a” karinesi olarak adı geçen köyünüz Cumhuriyetin ilk yıllarında “vane” daha sonraları ise “ILICA” ismini alarak halen son adi ile anılmaktadır. Daha sonraları, Köyümüz uhdesinde barındırdığı kaplıcaların üzerine yapılan “RİDOS” tesisleri nedeniyle sosyal medyada “RİDOS” olarak anılmaya başlanmıştır.
-- Köyümüzde, RİDOS tesislerinin bulunduğu yerde Bizans İmparatorluğu zamanında yapıldığı tahmin edilen “KİLİSE” olduğu rivayet edilmektedir.
İMAMLAR
-- Köyümüzde Büyük Cami Mahallesinde Caminin üst kısmında ikamet etmekte olan İmamlar akrabasına ”İMAMLAR” isminin takılmasının hikâyesi şu şekilde anlatılmaktadır: İmamlardan iki kardeş yaklaşmakta olan Kurban bayramına kesilmek üzere Cimil’den iki adet Kurbanlık koç satın alırlar. Bayram gününde Kurbanları kesmek için Arife gününden Kurbanlıkları almak üzere bir kardeş Cimil’e gider. Kurbanlıklarla köye doğru gelmekte olan kardeş Tron vadisine vardığında kurbanlıklardan bir tanesi hastalanarak yürüyemez vaziyete gelir. Hayvanın telef olmaması için bir çare düşünür ve aklınca şöyle bir çare bulur. Hastalanan hayvan kardeşine ait olduğundan kardeşini olaya ikna edememe endişesi de taşıyan kardeş, hastalanan hayvanı yere yatırır ve şöyle dua eder: Allah’ım bu hayvan yarına çıkmaz, bu hayvan kardeşime ait kurbanlıktır, eğer kardeşim kabul ederse onun adına, şayet etmezse benim adıma bu hayvanı kurban olarak kesiyorum. Sen kabul eyle Ya Rab. Der ve hayvanı keser. Köye vardığında konuyu olduğu gibi kardeşine anlatır. Kardeşi ise; hadi Hocaya soralım, bakalım Hoca ne der diye Camiye giderler. Kardeş konuyu bir kez de Camide Hocanın ve Cemaatin huzurunda anlatır. Hoca ve Cemaat hep birlikte kahkaha ile gülmeye başlarlar ve “YAHU SEN OLDUN İMAM !” diyerek cevap verirler. Bu olaydan sonra o kabileye “İMAMLAR” ismi takılmış olur.
SİÇANLİLAR
-- “SIÇANOĞLU” akrabasından mümtaz şahsiyetlerle ilgili detaylı bilgi aktarılacaktır. Ancak; burada SIÇANOĞLU kabilesi almış olduğu bu ismin hikâyesine burada yer vermek isterim. Meşhur Behram ağa (Topal ali) oğlu Hacı Mehmet Ergin’in kaleme almış olduğu “ BEYAZ YOLUM” adlı kitabında beyan ettiği gibi “SIÇANOĞULLARI” 1878 Berlin anlaşmasına kadara Osmanlı İmparatorluğunun Vilayeti olan Romanya’nın Tuna şehrinde yaşamakta idiler. Romanya’da çok zengin olan Sıçanoğulları ticaretle ve gemicilikle iştigal ediyorlardı. 1878 Berlin anlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan Romanya’da Sıçanoğulları’nın işleri bozulmuş ver bir tanesi hapse düşmüştür. Uzun yıllar hapis yatan Sıçanoğlu bir plan yaparak bir gün Tuvalette iken lağım çukuruna atlayarak hapis haneden firar etmiş ve Türkiye kaçmıştır. Türkiye’deki akrabaların yanına gelen hapishane firarisi, hapishaneden nasıl kaçtığını anlatınca o günden sonra o akrabaya “SİÇANOĞLU” adı verilmiş ve halen bu şekilde bilinmektedir. Yine bu akrabadan olan ve uzun yıllar Rusya’da fırıncılık yapan ve bir şekilde hapse düşen FOTO Dursunali’nin Babası Kemal amca aynı dedesi gibi Tuvaletten firar ederek hapishaneden kurtulmuş ve Türkiye’ye kaçmıştır. Behram ağa’nın kardeşi olan Kemal amca uzun yıllar Fırıncılık yapmıştır.
ÜSTALİLAR
-- Köyümüzde İmamlar Mahallesinde ikamet eden Hacı Rasim’in taifesine “USTALILAR” denilmektedir. Hacı Rasim’in Dedesi olan Ali usta gerçekten iyi bir demirci ustasıydı. O zamanlar Kazma, kürek, virka, kırka gibi tarım aletleri yanı sıra çok iyi silah yapardı, bozulan silahları tamir ederdi. Ali usta Gümüşhane’den gelip gittiği rivayet edilse de, kuvvetle muhtemel ki Sürmeneli idi. Her yıl Sürmene’den köyümüze gelerek bozulan aletleri yapar, yeni siparişler alırdı.
Ustalığı ve kişiliği ile Köylüler tarafından çok sevilen Ali Usta’ya O zamanlar Süleymanlı akrabasının yerleri olan İmamlar Mahallesindeki şimdi ikamet ettikleri yerler verilip, burada evlendirilerek köyümüzde sürekli kalması sağlanmıştır.
Asıl kökenleri Büyük Cami Mahallesinde olup İmamlar mahallesine kalkıp giden ve bir şekilde oraya yerleşen asıl İmamlar akrabasıyla kız alıp verme suretiyle kaynaşan Ustali’lar böylece İmamlar akrabasıyla kaynaşmış oldular ve İmamlar olarak anılmaktadırlar. Asıl kökenleri Ustali dir.
KATARLAR
-- “KATARLAR” akrabası aslen İmamlar akrabasındandır. “Her Hususta Osman Usta” diyebileceğimiz, Başta demircilik olmak üzere, silah ve makine tamirciliği, dişçilik (diş çekimi) gibi çok yönlü faaliyet yürüten Osman (Firili) Katar’ın Dedesi (veya babası) Mustafa bey, o zamanlar bol evliliklerin yapıldığı zamanlar olduğundan yabancı uyruklu bir hanım alır. Mustafa beyin almış olduğu hanımın ismi “KATERİNA” dir. Eşini çok seven Mustafa Bey Nüfusta soy ismini “ KATAR” olarak değiştirmiştir.
Soy isim değişikliğinin belki başka sebepleri de vardır. Ancak bilinen en belirgin sebep yabancı uyruklu kadınla yapılan evliliktir.
-- Hacı Rizvan’ın babası Demir ali köyümüzün en zenginlerindendi. Ticaretle uğraşan Demir Ali amcamiz’in Büyük Cami Mahallesinde Eski Muhtarlarımızdan Ali ÖZTÜRK’un kahvesinin karşısında, yolun (O zamanlar patika yol) alt kısmında bulunan yerde hem demirci dükkânı ve hem de bakkal dükkânı vardı. Bu yerler daha sonra Kafkamelilere geçmiştir. Sebebi ise Demir Ali amcamızın ikinci veya üçüncü evliliğini Kafkameden Kasım ağanın kızı ile yapmış olması nedeniyledir. Kafkameli Kasım ağanın kızından boşanan Demir Ali amca Ağanın kızından olan çocuklarına bu yerleri vermiştir.
-- Köyümüzde Birçok yerde Kafkamelilere ait yerler vardır. Çoğunlukla sebebi Köyümüzden büyüklerimizin Kafkamelilerle yapmış oldukları evlilikler nedeniyledir. NAME’nin çayırı denen Köyümüzde Aylalarda bulunan çayır İmamlar dan Abdullah (Sağır) Yılmaz’ın çayırı idi. Kafkameden yapmış olduğu ve sonradan boşandığı eşine “mihr” olarak verildiği rivayet edilmektedir. Abdullah (Sağır) Yılmaz’ın Kafkameli Kanından bilinen bir çocuğu yoktur, ancak bizim bilmediğimiz çocuklarına’da bırakılmış olabilir bu çayır.
-- Eski zamanlarda Cimil köylerinin varlığının tespiti; Dere kenarında balık avlayan birisinin yukarıdan aşağıya doğru dere suyunun getirmiş olduğu bir “YONGA” parçasına rastlamasıyla olduğu rivayet edilmektedir.
Cimil köyünden birilerinin Balta veya her hangi bir kesici alet yardımıyla ağaçlardan koparmaya çalıştığı ve adına “YONGA” denen parçalar suya düşmüştür. Derenin de söz konusu parçaları aşağıya doğru sürüklemiş ve söz konusu “YONGA” bizim balıkçı tarafından bulunmuştur. Balıkçının meraklı birkaç arkadaşına konuyu anlatması ve bir arkadaş topluluğu oluşturularak Dere yukarı gitmeleriyle Cimil köyleri bulunmuştur.
-- 1461 yılından önce çeşitli ırklar tarafından sık sık istilaya uğrayan yöremizde o tarihlere Cimil köylerinde Ermenilerin yaşadığı rivayet edilmektedir. Bugünkü Cimil halkının aynı soydan gelip gelmediği net olarak bilinmemekle beraber Cimil’in Baş köyünde, o zamanlar suç işleyenlerin hapis edildiği “ZİNDAN”’ların varlığı bilinmektedir.
Yıllarca, aynı derede, aynı yolu ve aynı ilçeyi kullanmamıza rağmen Cimillilerle kız alıp verme olayı olmamıştır. Ancak son zamanlarda köyümüzden Cimillilerle evlilik yapan, hısımlık kuran birçok aile vardır.
--- Yurdumuzun geneli göz önünde bulundurulduğunda 72 buçuk milletin yaşadığından bahisle Yahudi ve Hristiyanların varlığı söz konusu olduğuna göre Ermenilerin varlığı da doğal olarak mümkündür. Sanatkârlıkları ve güvenirlilikleri ile adından söz ettiren Ermeniler dış mihrakların kışkırtmaları neticesinde Osmanlı İmparatorluğunun içten yıkılmasına yardımcı olmuşlardır.
Bu gün Ermeni lobileri ve Ermeni Diaspora ’sının dile getirdikleri gibi Osmanlı İmparatorluğu veya Türkiye Cumhuriyeti her hangi bir soy kırım yapmamıştır. Ancak hainlik yapanlara da hak ettikleri cezayı anlayacakları dilden vermiştir. Bu cezalar zorunlu göç veya hürriyetten yoksun bırakılma şeklinde veya o zamanlar “idam” cezasının var olması nedeniyle de İdam şeklinde olmuştur. Zorunlu göçe tabi tutulan isyancılar o zamanın şartlarında laik oldukları yurtlarına dönerken yolda çeşitli sebeplerle telef olmuşlardır. Göç eden Ermenilerden bir kısmı sağ salım istedikleri yerlere varmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan azınlıklara verilen haklar çok geniş ve ayrıntılı bir konudur. Bu hakların başında vergiden muaf ve Askerlikten muaf gibi diledikleri dalda diledikleri sanatla diledikleri şekilde icra hakları verilmiştir. Bu nedenledir ki azınlıkların birçoğu ticaretle uğraşarak bu gün dahi en zenginler arasında yer almaktadırlar. Bu azınlıklar arasında Türk kimliği alarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçen ve İslam dini ile müşerref olarak Müslüman olanların sayıları azımsanamayacak kadar çoktur. Irkı, dili ve mezhebi ne olursa olsun Müslümanlar kardeştir. Müslüman; Müslüman kardeşinin kökenine değil, kendine bakar.
Mevla’m; birliğimizi, dirliğimizi ve beraberliğimizi daim eylesin.