Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,4372 | 34,4992 | |
EURO | 36,3826 | 36,4482 | |
HAFIZ İSMAİL HOCA
Hafız İsmail Hoca; Köyümüzden Hüseyin’in Hasan (Keçeli)’ın oğlu, doğum tarihi; nüfus kâğıdında 1940 yazmakla birlikte kendi beyanına göre; Efendi Mehmet dedenin ölüm tarihinde (Mezar taşına 1934 yazıyor) dünyaya geldi. 6-7 yaşlarında iken Abduun Mahallesi (Orta Mah.)’ndeki Camide hafızlık eğitimine başlayıp 18 ayda hafızlığını tamamladı. Arapça eğitimini silyan da Oflu Hüseyin efendide tamamladı. İlkokulu; Eski Muhtar rahmetli Ali amcanın ikamet ettiği yerde başlayıp daha sonra, okulun eski camının altına taşınması nedeniyle burada tamamladı. (O tarihlerde ilkokul eğitimi üçüncü sınıfa kadardı.)
İmam hatiplik görevine; Arapça eğitimini aldığı Trabzon İli Of İlçesi Kayabaşı köyü Silyan Mahallesindeki Keyvanlar Camısın de başladı. Cimil baş köy, Anzer, Rize Ekmekçiler Mahallesi, ilica köyü Büyük cami mahallesi, Katalan mahallesi ve Siirtler mahallesinde fahri olarak görev yaptı. Dere köy (Velkü) de bulunan sırt Mahalle camisinde resmi kadrolu olarak göreve başladı. On yıl görevin ardından görevinden istifa etti. İki yıl aradan sora yeniden sınavlara girerek İkizdere Merkez Camiinde göreve başladı. 1994 yılına kadar devam ettiği İmam hatiplik görevinden kendi isteğiyle emekli oldu. Kendisine verilmiş olan 90 yıllık ömrünü tamamlayarak 27.08.2023 tarihinde Rize ili Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servis müşahade odasında “İRCİĞ” emrine muhatapla “inşallah” rahmeti rahmana kavuştu. Allah rahmet eylesin.
Hafız İsmail Hocayı anlatmak, yazmak bizim ne haddimize…! Öncelikle haddımız olmayarak böyle bir işe girişmiş olmamdan dolayı siz değerli okuyucularımdan özür diliyorum. Rabbimden muvaffakiyetler ihsan etmesini niyaz ediyorum. Böyle bir imkân verilmişken yazılarım arasında Babam Hafız İsmail Hocanın da isminin bulunmasını arzu ettiğimden yazma cüretinde bulunmuş oluyorum. Sefer bizden, zafer Allah’dandır.
Hafız İsmail Hoca; Hafızlık eğitimine Abduun Mahallesi’n de başladı. Hafızlık arkadaşları, kendi beyanı ve benim aklıma kaldığı kadarıyla şunlardır: Katalan mahallesinden Hacı Mehmet oğlu Mustafa BALCI (Hafız) ve Hikmet oğlu İslam BALCI. Siirtler Mahallesinden Tevfik oğlu Mehmedali AKSU. Aşaki vane den Abdullah (sağır) oğlu Hüseyin YILMAZ (Daha sonra bacanak oldular). Büyük Cami Mahallesinden Niyazı oğlu Fazlı YILMAZ, köse Abdullah oğlu Hasan (Hafız) MOLLAHASANOĞLU dur. Bunlardan sadece köse Abdullah oğlu hafız Hasan MOLLAHASANOĞLU hayattadır. Mevla kendisine hayırlı ve sağlıklı uzun ömürler ihsan eylesin. Ölmüş olanlara da Mevla’m gani gani rahmet eylesin.
Hafız İsmail Hoca zor şartlar altında geçirmiş olduğu çocukluk ve eğitim hayatını zaman zaman gözleri dolarak anlatır ve bugünkü şartlarla mukayese ederdi. Çok çok Hamd ederdi. “Elhamdülillah ala külli hal” diyerek, geçmişinden ders almayan geleceğini sağlıklı kuramaz derdi.
Arapça eğitimi almak için gitmiş olduğu Silyan Keyvanlar Camisi ilk gurbet hayatının başlangıcı oldu. Eğitim, bugünkü gibi normal kurs ortamında, yemek yatmak kursa ait, sadece ders çalışmak olarak değil, köyden gelen Babasının, Annesinin veya ağabeyi (Merhum) Hacı Memiş BALCI’ ın getirdiği yağ, Mıncı (çökelek), peynir, mısır unu, lahana, fasulye, patates, sızma yoğurt gibi yiyecekler. Caminin müştemilatında bulunan bir odada tek başına kalmaktadır. Bir daha ki erzak nakline kadar, gelen erzakla yetinmek zorundadır. Bazen o köyden hayır sevenler tarafından kendisine sıcak aş, odun veya nakdi yardım yapılmaktadır. Okuduğu her hatimden sonra yapmış olduğu dualarda, kendisinin yetişmesinde katkısı olanları ismen tek tek sayar ve dua ederdi.
Hafız İsmail Hoca çok kuvvetli kurra hafızdı. Çok çalışkandı, hiç boş zamanı olmazdı. Sürekli Kur’an okurdu. Otururken, gezerken hatta seyahat ederken, eğer yanındaki ile bir mevzu konuşmuyorsa mutlaka Kur’an okumakla meşgul olurdu. Boş konuşmayı hiç sevmezdi. Her gittiği evde kendisine ait bir Kur’an’ı olur, hafız olmasına rağmen yüzünden Kur’an okurdu. Yüzünden Kur’an okumak, Kur’an’a bakmak gözlerin nurunu ve ziyasını artırır derdi. Bunun doğruluğu ise, doksan yaşına olmasına rağmen gözlük kullanmazdı. Takvim yapraklarını gözlüksüz okurdu. Gazete, dergi ve kitap okurken gözlük kullanmazdı.
Dünyalık da çok çalışırdı. İneği, peteği hiç eksik olmazdı. Bağda bahçede çalışırdı. Çay diker, çay toplar çok güzel tırpan sallardı. “Çalışsın durmasın her kim ki davasında insan ise ”diye başlayan sürekli okuduğu bir şiiri vardı. Onu sık sık okur çevresindekilere nasihatler ederdi. Allah’ın insanları yeryüzüne, yeryüzünü imar etsinler diye yarattığını, kıyamet kopuyor olsa dahi elinde olan fidanın dikilmesi gerektiğini vaaz ederdi. Meyve aşılamayı, meyve dikmeyi çok severdi. “Her kim ki bir yere bir ağaç veya bir bitki diker, o dikilen ağaçtan veya bitkiden bir hayvan veya bir insan yerse o kişi için sadaka olur” mealindeki hadisi çokça hatırlatır sürekli çalışmayı teşvik ederdi. Müslüman pısırık ve tembel olamaz. Müslüman her yönde çalışacak. İlimde, bilimde, fende çalışacak ve başarılı olacak. Çalışkan insanları çok sever, örnek olarak gösterirdi. Kötüleri değil iyileri, tembelleri değil çalışkanların örnek alınmasını öğütlerdi. Çekememezlik yapmadan tatlı rekabet yapmak gerektiğini daha ileri, daha ileri gitmek gerektiğini söylerdi. Kız olsun erkek olsun gençlerin mutlaka evlenmelerini, Peygamber efendimiz (sav)’in “Üreyiniz çoğalınız. Kıyamet günü ben ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceği” hadisini çok söyler, evlilik hususunda gençlere sürekli nasihat eder, evliliğin Allah (cc)’ın emri, Peygamberimiz (sav)’ ın kavli sünneti olduğunu ve dolayısıyla evlenmenin farz bir ibadet olduğunu söylerdi. Düğünlerde yapılan gereksiz ve fuzuli masraflara, durumu müsait olmayıp evlenecek olan gençleri zora sokacağından çok kızardı.
Hafız İsmail Hoca genç yaşında, Talebelik zamanından tanınıp, sevildiği ve Arapça eğitimini tamamladığı Keyvanlar camisinde fahri İmam Hatiplik görevine başladı. Askere gitmeden önce Annesinin tavsiyesi ve Babasının da uygun görmesi ile ilica köyünden aynı akrabadan olan Süleyman ve Sakine kızı Emine (Güleser) BALCI ile evlendi. Bir kız olmak üzere sekiz çocukları dünyaya geldi. Dördüncü sırada ki oğlu Muhammet daha sekiz günlük iken vefat etti. Ardından doğan beşinci sıradaki oğluna da Muhammet ismini verdi. Çocuklarının isimleri Hatice, Hasan, Hüseyin, Muhammet (müteveffa) Muhammet, Feyzullah, Abdulkadir ve Mustafa dir. Çocuklarından; Muhammet, Feyzullah ve Mustafa kendisi gibi hafızdır. Oğullarının tamamı İmam Hatip Lisesi mezunu olup, İmam Hatiplik görevi yapmıştır. Feyzullah, Abdülkadir ve Mustafa halen İmam Hatip olarak aktif göreve devam etmektedir. Yirmi dokuz torunu mevcut olup, torunlarından kendi ismini taşıyan Hafız Mustafa hocanın oğlu İsmail de hafızdır. Torunlarından sadece bir tane hafız olduğu için üzüntüsünü dile getirmek için “Eyvah eyvah ben sekiz taneden üç tane hafız yaptım, sız yirmi dokuz taneden ancak bir tane hafız yaptınız” diyerek çocuklarını azarlardı. Torunlarının aynı istikamet üzere yetişmeleri için çocuklarını sürekli ikaz ederdi.
Hafız İsmail Hoca 1967 – 1977 yılları arasında İkizdere Dere köy (velkü) sırt mahalle camisinde İmam Hatip olarak görev yaptı. En büyük arzusu görev yaptığı yerde tam teşekküllü bir Kur’an kursu tesis etmek olmasına rağmen çeşitli vesilelerle bu arzusunu gerçekleştiremedi. En büyük desteği Dursun ağa dan gördü. Dursun ağa yaşlanması nedeniyle İstanbul ilinde ikamet eden oğullarının yanına göç etmesi nedeniyle köyde bulunan tüm arazisini ve evini Hafız İsmail hocaya tahsis etti. İhtiyaçlı olması nedeniyle evi ve araziyi kendisinden isteyen yeğenine; “Oğul ben oraları Hocama verdim. Ben ölene veya Hocam gidene kadar oralar hocamındır.” Derdi. Dursun ağa çok merhametli ve çok cömert bir adamdı. Hoş sohbet eder, misafirlerine bol bol ikram ederdi. Evinden misafir eksik olmazdı.
Hafız İsmail Hoca çocuk okutmaya çok önem verirdi. Yaz tatillerinde cami civil civil olurdu. İlkokulda Okul Müdürü olan Ensar EKŞİ ile iyi diyalogları sebebiyle sık sık okula gider din dersi verirdi. Her resmi Bayramlarda icra edilen törenlerde konuşma yapardı. Talebeleri arasında ders geçme rekabeti oluşturur çocukların tatiller dışında da camiye gelmelerini ve ders almalarını sağlardı. Köylüler tarafından çok sevilir ve saygı görürdü. Komşular arasında meydana gelen uyuşmazlıklara müdahil olur, sorunun çözümünü gerçekleştirirdi. Ramazan aylarında camide Mevlid-i şerif okutmak için köylüler adeta birbirleriyle yarış ederdi. Çoluk çocuk, kadın erken, yaşlı genç cami tıklım tıklım dolardı. Caminin aydınlatması gaz yağı ile yanan şişeli lamba ve “lokuz” vasıtasıyla yapıldığından mevlit okutan veya durumu müsait olanlar camiye gaz yağı alırdı. Her zaman caminin deposunda stokta 15-20 teneke gaz yağı bulunurdu. Kışlık odun köylüler tarafından karşılanırdı.
Askerde sıhhiye olan Hafız İsmail Hoca köyde bütün hastaları ziyaret eder varsa iğnelerini yapardı. Ayrıca günün her hangi bir vaktinde camiye veya eve iğne yaptırmaya gelenler olurdu. Elinin çok hafif olması nedeniyle köyde Oteller mevkiinde Sağlık Ocağı olmasına rağmen iğne için Hafız İsmail Hoca tercih edilirdi. Normal veya damardan iğne yapardı. Pansuman yapardı. Evde ve Camide sargı bezi İspirto ve tentürdiyot bulunurdu. İğneden dolayı Ağlayan çocuklara; ayıp ayıp delikanlı adamsın ufacık bir şey için ağlıyorsun derdi. Kur’an-ı kerimde “Venunezziluminelkur’animahuveşifaunverahmetunlilmü’minine…..” ayeti kerimesine istinaden fiziki ve ruhi rahatsızlıkları nedeniyle okunmak için camiye veya eve gelenler eksik olmazdı. Hafız İsmail Hoca köylünün her türlü işleriyle yakinen ilgilenirdi. Bahçe (ahbın) kazmak, çayır biçmek, odun kesmek veya kırmak gibi her işe koşardı. Camiden misafir eksik olmazdı. Misafirleri rahat ettirmek için azami özen gösterirdi. Cenazelerde; gasıldan define kadar her aşamasıyla ilgilenir, arzu edilmesi halinde taziye için caminin yanı sıra evlere de gider Kur’an okur, dua ederdi.
Hafız İsmail Hoca 1977 yılında İmam Hatiplik görevinden kendi isteği ile istifa etti. Bu esnada ağabeyi Hacı Memiş BALCI vasıtasıyla; Hafız Ata Sok. No:15 Mecidiyeköy – İstanbul adresinde bulunan arsayı satın alarak üzerine iki kat çift daire inşaat yaptı. İnşaat yapımında günün şartlarına göre maddi açıdan çök sıkıntılar çekti. Çekmiş olduğu sıkıntıları zaman zaman gözleri dolarak anlatırdı. Başta ağabeyi Hacı Memiş BALCI olmak üzere birçok kişiden yardım gördü. Topal Ali oğlu Hacı Mehmet ERGIN (Merhum)den beş lira ve Niyazi Oğlu Hamdı YILMAZ (merhum) dan beş lira aldığını anlatırdı. Hacı Mansur ERGIN ve Bacanağı Hüseyin YILMAZ dan inşaatçı olmaları sebebiyle maddi yardımın yanı sıra bedenen yardım gördüğünü anlatırdı.
Topal Ali oğlu Mehmet ERGIN’ den almış olduğu beş lirayı anlatırken; İnşaatta kalıp bitmiş beton atılacak fakat çakıl ve çimento almaya para yok. O zaman İstanbul Merter de oturan dede baba dostu Mehmet ERGIN aklına geliyor ve akşamdan Mehmet ERGIN ‘ın evine gidiyor. Sohbet ve muhabbetten sora durumu Mehmet ERGIN ‘e izah ediyor. Mehmet ERGIN hiç tereddüt etmeden çıkartıp beş lira veriyor. Daha sonra durumu müsait olup parayı geri ödemeye gittiğinde Mehmet ERGIN parayı geri almak istemiyor. Ben bir zamanlar Trabzon da silah fabrikası kurmak için Babandan (Hacı Hasan) beş lira para almıştım. Birçok kişiye söylememe rağmen senin baban bana hemen beş lira verdi. Ben o iyiliğini hiç unutmam diyor. Ancak Hafız İsmail Hoca Mehmet Ergin’e; sen benim işimi gördün Allah razı olsun. Şimdi param var bu paranı al, eğer zor durumda olursam yine size gelirim diyor ve parayı veriyor.
İstanbul da inşaat bitince Rize’ye Kale Mahallesinde, kaim biraderi Fazlı BALCI ile ortaklaşa yarıcı olarak çay bahçesi alıyorlar. Her ikisi de köyden evi barkı toplayıp, çoluk çocuğu alarak kalede kiraladıkları eve taşınıyorlar. Bir evde iki aile oturuyorlar, çoluk çocuk kalabalık. O zamanlar çay makası yok, çay elle toplanıyor. Büyük çocuklar da dâhil olmak üzere tüm aile Çay bahçesinde akşama kadar çay topluyorlar. Çay alım yeri ayrı bir dert, Çay satmak ne mümkün. Eksperin o anki ruh haline göre çayı ser, çayı seç, topla bağla kantara koy. Durum iyi gitmiyor.
Çay işinde çekilen eziyetten sonra Hafız İsmail Hoca eşinin de yönlendirmesiyle yeniden Diyanet İşleri Başkanlığınca açılan sınavlara katılarak eski mesleğine geri dönüş yapıyor. İkizdere Merkez Camiinde göreve başlıyor. 1980 yılından 1994 yılına kadar burada görev yaptıktan sonra 1994 yılında emekli oluyor. İkizdere de görev yaptığı sıralar İmam Hatip Lisesinin yatılı öğrenciler kısmı ve Merkez Kur’an Kursunda görev alıyor. Çocuklarından üçü burada hafız oluyor. Hafızlık yapanlar da dâhil olmak üzere tamamı İmam Hatip Lisesinde okuyor.
Hafız İsmail Hoca Emeklilik hayatında da boş durmuyor. Eşi ile birlikte Bağ, bahçe, inek ve petek işleriyle uğraşıyor. Çocuklar büyümüş iş güç sahibi olmuş kendisi eşiyle tek başına kalmış çalışmak işi yine devam etmiştir. Daha önce deneyimli olduğu Çay işine de el atmış, arazının bir bölümünü çaylık yapmıştır. 11 Mayıs 2017 tarihinde eşi vefat eden Hafız İsmail Hoca köyde tek başına kalmıştır. Hayat mücadelesini hiçbir zaman terk etmemiş çalışmaya devam etmiştir. Kışın bir iki aylığına İstanbul da ikamet eden oğullarının yanına gitmekte ise de diğer zamanlar sürekli köyde kalmıştır. Komşuların ve çocuklarının; “yeter artık daha fazla kendini yorma bırak artık işi gücü rahatına bak” sözlerine: Ben bu sıhhati çalışmaya borçluyum, doksan yaşında adamım, çalışmazsam çökerim. Benim yaşıtlarım oturarak namaz kılıyorlar bak ben ayakta namaz kılıyorum. Çalışıyorum, yemeğimi de kuvvetli yiyorum ve sıhhat buluyorum Rabbimin verdiği nimetlere de bol bol şükrediyorum derdi.
Hafız İsmail Hoca çuval içerisinde toprağa gömmüş olduğu çay tohumlarını çıkartıp diktikten sonra kendisini halsiz ve yorgun hissetmesi neticesinde önce İkizdere de, ardından Rize de hasta haneye gidiyor. Vesile ablasının oğlu Hasan YILMAZ’ ın nezaretinde Rize de Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tip Fakültesi hastanesinde gerekli tetkikler yapılıyor. Röntgen, tahlil ve filimler neticesinde Doktorlar tarafından torununa Hafız İsmail Hocanın durumunun ciddi olduğu, böbrek, ciğer ve kalp başta olmak üzere birkaç bölümden takıp edilmesi gerektiği bildiriliyor. Hasan YILMAZ tarafından durum İstanbul da olan oğullarına haber veriliyor. Oğulları tarafından derhal uçak bileti alınarak İstanbul iline getirilen Hafız İsmail Hoca Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi acil bölümünden giriş yapılarak tedavisine başlanıyor. Halsizlik ve hafif ağrı haricinde fiziki olarak ciddi bir rahatsızlığı görülmemesine rağmen böbreklerde ve ciğerde problemler tespit ediliyor. Kartal Dr Lütfi Kırdar Şehir hastanesinde 20 gün süre ile devam eden tetkik ve araştırmalar, verilen ilaçlar durumu iyileştirmek yerine daha da kötüye götürmüştür. Ayakta devam etmekte olan bu tedavi sürecinde Hafız İsmail Hoca birkaç tane daha özel Hastanelere götürülmüş ancak tedavinin kendilerinden daha gelişmiş olarak tam teşekküllü bir hastanede yapıldığı için kendilerinin bu tedavi haricinde başka bir şey yapamayacaklarını ve tedavinin Kartaldaki hastanede devam etmesinin uygun olacağını beyan etmeleri üzerine tedavi kartalda devam etmiş ancak Hafız İsmail Hoca yoğun bakıma yatma aşamasına gelmiştir.
Kartaldaki hastanede bulunan yoğun bakim ünitesinde yer olmaması nedeniyle Hafız İsmail Hoca İstanbul Bahçelievler deki özel “A Hastanesi ”ne sevk edilmiştir. Böbrek yetmezliği ve nefes darlığı sebebiyle makinelere bağlanan Hafız İsmail Hoca yedi gün bu hastanede kalmıştır. Bu hastanede makinelere bağlı olarak yaşam mücadelesi veren Hafız İsmail Hoca Namaz kılamadığından dolayı Doktor ve Hemşirelerle sürekli tartışmakta, diğer hastalara vaaz vermektedir. Koğuşta yatan hastalara: “Ölüm var, ahiret var. Dünyaya geldik zamanı gelince gideceğiz” siz bunu bilmiyor musunuz? Bizi buraya neden tutuyorlar diyor. Her gün beş dakika olan görüş zamanında yanına giren çocuklarına: “ Beni buradan çıkartın, beni Bulanık suya götürün. Bu gün günlerden ne. Eyvah eyvah Cumayı da kılamadık. Sız hoca değil misiniz” neden beni buraya tutuyorsunuz. Çocuklarının; Baba Doktorlar öyle diyor, buradan çıkarsan durum çok kötü olur. Hafız İsmail Hoca; hayır hiç müsaade etmiyorum beni buradan çıkartın demesi üzerine çocuklar bir araya gelerek verilen ortak karar neticesinde Hafız İsmail Hocanın Rize iline nakledilmesine karar verilmiştir. İstanbul Esenler Belediyesinde Destek Hizmetleri Şube Müdürü olarak görev yapan ilica köyünden Hamdı AKSU oğlu Nurettin AKSU aranarak, Hafız İsmail Hocanın belki son vasiyeti olacaktır diye durum anlatılmış ve derhal tam teşekküllü bir ambülans tahsis edilmiştir. (Son bir vazife olarak Hafız İsmail Hocaya yapılan bu hizmet nesli tarafından sürekli olarak yâd edilerek hayırla anılacaktır.)
Hafız İsmail Hoca 25.08.2023 tarihinde yatmakta olduğu Bahçelievler A Hasta hanesi Yoğun bakım ünitesinden hastanın isteği ve tüm aile bireylerinin onayı ile imzalar atılıp, gerekli işlemler yapılarak Esenler Belediyesince tahsis edilen tam teşekküllü ambulansla Rize yolculuğu başlamıştır. Ambulansta bir Doktor, bir sağlık personeli ve bir şoförün yanı sıra Hafız İsmail Hoca’nın yanında iki oğlu Hasan ve Feyzullah hoca olduğu halde yola çıkılmıştır. Yollarda sık sık molalar verilerek ve Doktor nezaretinde gerekli kontroller yapılarak devam eden yolculuk Trabzon ilinden sora değişik bir duruma dönüşmüştür. Müştereken verilen karar neticesinde Hafız İsmail Hocanın önce Rize’de bir Hasta haneye acil servise götürülüp duruma göre hareket edilmesi kararı alınır.
Ambulans’ in İyidere köprüden Rize istikametine döndüğünü anlayan Hafız İsmail Hoca yeniden Hasta haneye gitmek istemediğinden, üzerine takılı bulunan cihazların kablolarını söküp atarak ve sağa sola tekme atarak “siz beni nereye götürüyorsunuz, siz insan değil misiniz, beni nereye götürüyorsunuz. Ben Hasta haneye gitmek istemiyorum, bırakın beni, benimle ilgilenmeyin, ben Bulanık suya gideceğim, siz isterseniz buradan geri dönün” diyerek hem kendi çocuklarına ve hem de görevlilere kızıyor. Doktor beyin kendisine uygun bir lisanla, gayet nezaketle “Hacım biz sizin iyiliğinizi istiyoruz. Sizin isteğinizi yerine getireceğiz ancak bir Hasta haneye gidip şu serumu yenilememiz lazım, ondan sonra gerekli ilaçlarını yazdırıp, ilaçlarını alarak sizi istediğiniz yere götüreceğiz lütfen sizde bize yardımcı olun zorluk çıkarmayın” diyerek Hafız İsmail Hocayı teskin ederek Ambulans Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil servisine varıyor.
Acil serviste; Hafız İsmail Hoca’nın kendi isteği ve yakınlarının imzası ile A Hastanesinden çıkartıldığı sistem üzerinden anlaşılınca öncelikle “tedaviyi red” ettiğinden dolayı kabul edilmek istenmez ancak Ambulans Doktorunun girişleri ve durumu izah etmesi neticesinde Hastanın acil servise kabulü sağlanır ve Hafız İsmail Hoca Müşahede odasına alınır. Durum biraz daha ciddileşmiştir. Ambulans görevlileri Hafız İsmail Hoca ile ve çocukları ile görüşüp helalleşir, özellikle Hafız İsmail Hoca’nın hayır duası alınarak İstanbul iline geri dönüş yaparlar.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil servis Müşahede odasında yapılan tüm müdahalelere rağmen 27.08.2023 günü saat:04.00 da Hafız İsmail Hoca ruhunu teslim eder. Cenazesi, yıllarca görev yaparak emekli olduğu Diyanet İşleri Başkanlığından, Rize İl Müftüsü Sayın Naci ÇAKMAKÇI, İkizdere İlçe Müftüsü Sayın Nizamettin KESKİN hocalarımızın teşrifleri, Hafız İsmail Hoca’nın yakınları ve sevenleri olarak karabalık bir topluluğun katılımlarıyla İkizdere Kubbeli Camiinde, meslektaşı emekli İmam Hatip Nazmi TOPÇAKAN tarafından kıldırılan cenaze namazının ardından ilica köyünde bulunan aile mezarlığına defnedilmiştir. Mevla’m Hacı Hafız İsmail Hoca’ya ve tüm geçmişlerimize gani gani rahmet eylesin. “MUHAKKAK Kİ ALLAHTAN GELDİK. ALLAH’A DÖNDURULECEĞİZ”
Cenazemize katılan, gerek telefonla ve gerekse sosyal medya üzerinden taziyelerini bildiren ve acımızı paylaşan tüm eş, dost ve akrabalarımıza şahsım ve ailem adına şükranlarımı arz ederi.
Hüseyin BALCI
(Oğlu)