• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Sayın Üyelerimiz, Yüksek öğretim kurumlarında eğitim gören üniversite öğrencilerimize burs sağlanmaktadır. Öğrenci burslarına yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederiz.


**DUYURU** 
01/10/2008 tarihli ve 30552 sayili Resm  Gazete'de yayımlanan Dernekler Yonetmeliginin 83. maddesine göre derneklerin üyelerine ait bilgileri DERBIS'e (Dernek Bilgi Sistemi ) kaydetme zorunlulugu getirildi. Bu nedenle 2022 yılına  ait aidatların ödemesi ve sistemdeki kişi listelerinin güncellenmesi gerekmektedir.Üye bilgilerinin iletilmemesi veya yıllık aidatın ödenmemesi durumunda Dernek Tüzüğünün ilgili Maddesi gereği üyelikleri düşmüş olacak.
“ Dernek üye aidat ödemelerini  AKBANK  İSTANBUL ÇAĞLAYAN ŞUBESİ TR980004600352888000054496  nolu  iban numarasına gönderebilirler açıklama kısmına 
Aidatı gönderen kişinin Adı Soyadı TC ve telefon numarasının yazılzması gerekiyor.
Ayrıca üye aidat borcu olmayan üyelerimiz  isterlerse “ bağış veya Öğrenci  burs ödemesi”olarak ödeme gönderebilirler.
Sevgi ve saygılarımızla. Dernek Yönetim kurulu adına
Başkan  Turan BALCI


Düğün Nikah ve diğer planli etkinlikleri https://www.ilicakoy.com/Etkinlikler sayfasından takip edebilirsiniz.


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 34,4372   34,4992
EURO 36,3826   36,4482
       
Özlü Sözler
Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. (Montaigne)
ESKİ ZAMANLARDA YAYLA (8)

YAYALADA GENÇLİK    

 

               Televizyonun, telefonun ve bilgisayarın olmadığı bir dönemde gençliğin yapacağı iki şey vardır. Bir ailesine yardımcı olmak, iki arkadaşlarıyla oynamaktır. Ailesine yardımcı olmak görevi birinci ve asli görevidir. Arkadaşlarıyla oynamak ise ikinci ve tali bir görevdir. Günün erken saatlerinde kalkan genç ilk olarak inekleri çobana sürer, evdeki mevcut duruma göre ineklerin altını temizler, çay koyar, sofrayı kurar ve kaldırır, kapları yıkar ve evi temizlerdi. Akabinde yüke gidenlere karşı gidilecek zamana kadar, yanı ikindi vaktine kadar arkadaşlarıyla oyunlar oynardı. İlk akla gelen oyunlar; misket, saklambaç, körebe, lepe, seksek, birdirbir, güvercin takla, ebelemece, futbol, voleybol, ortada sıçan, çelik çomak, mendil kapmaca, halat çekmece, beştaş, cüz gibi oyunlardı.

 

               Misket oyunu; Misket oyunu yerde yapılan avuç içi büyüklüğündeki bir kuyunun başında duran oyuncuların ellerindeki misketi kuyuya uzak mesafede oyunculara paralel olarak çizilen çizgiye atmaları ile başlamış olur. Çizgi üzerinde veya çizgiye en yakın bir mesafeye misketini atan oyunda birinci olur. Bu sıraya göre birinci, ikinci, üçüncü, varsa diğerleri numaralandırılır. Birinci olan kişiden başlayarak çizgiden kuyuya doğru misket atışı yapılır. Misketini kuyunun içerisine düşüren kişi hem puan almış olur, hem de misketini kuyu etrafında istediği bir bölgeye konuşlandıra bilir. Diğer atıcıların misketleri ise kuyu etrafında kaldığı yere kalmış olur. Bu şekilde atışlar tamamlandıktan sonra birinciden başlamak suretiyle oyunda ikinci etap başlamış olur. Misketi eline alan oyuncu başparmağını işaret ve orta parmaklarının arasına koyarak misketini başparmağı ile işaret parmağı arasına sıkıştırarak kendisine en yakın veya gözüne kestirmiş olduğu miskete nişan alarak atışını gerçekleştirir. Miskete vuruş isabet ettirebilirse on puan kazanır, sırasıyla diğer misketlere de bu şekilde atış yapma şansını elde eder. Vurduğu misket sayısınca puan elde etmiş olur. Oyuncu atış neticesinde vuruş yapamaz ancak misketini diğer rakip oyuncunun misketine kendi el karışıyla bir karış yaklaştırmışsa beş puan alır ve ikinci bir atış elde etmiş olur. Oyuncu misketi ile vuruş yapamamış, bir karış da yaklaştıramamış ise oyun sıra numarasına göre diğer oyuncuya geçer. Bu oyun bu şekilde sürüp giderken en fazla puana sahip olan oyuncu kazanmış olur.   

 

               Saklambaç oyunu; Günümüzde de oynandığı şekilde bir kişinin belirlenen bir sabit noktaya durup gözleri kapalı bir şekilde önceden belirlenen bir sayıya kadar sayarak diğerlerinin gizlenmelerine zaman olacak kadar durması ve daha sonra gizlenen kişileri arayarak bulduklarını sabit noktaya gelerek sobelemesi şeklinde oynanır. Saklanan kişiler ebeye yakalanmadan sobe ederlerse ebe ikinci kez gözlerini kapamak zorundakalır. Ebe sadece bir kişiyi sobelese ebelikten çıkmış olur ve sobelenen kişi ebe olur. Bu oyun bu şekilde bıkıncaya kadar devam eder.

 

               Körebe oyunu; Tülbent veya herhangi bir şey ile gözleri iyice bağlanan kışı etrafında kaçışan kişileri yakalamaya çalışır. Yakaladığı kışı ebe olmuş olur. Bu oyunda, sese duyarlılık ve çeviklik önemlidir.

 

               Lepe oyunu; Düz bir zemin üzerine odacıklar halinde çizilmiş olan kutucuklara düz bir taşı sürükleyerek, tek bacak üzerinde sekerek ve çizgilere basmadan bir uçtan diğer bir uça geçmek ve aynı şekilde geri dönmek suretiyle oynanır. Çizgilere basmadan ve lepe taşının çizgiler üzerine kalmadan dönüşünü tamamlayan oyuncu çizili olan şekle sırtını dönerek arkasına bakmadan elindeki lepe taşını odacıklardan birisine (çizgilere değmeden) isabet ettirirse o odacık onun olmuş olur ve ikinci oyuncu o odaya giremez ve basamaz. Böylelikle en fazla oda sahibi olan oyunu kazanmış olur.

 

               Seksek oyunu; İki kişi ve iki grup arasında oynanan bir oyundur. Bir kişi veya grubun belirlenen bir yerde çizilen bir dairenin içerisine girilerek, daire dışında koşuşturan kişi veya gurubu tek bacak üzerinde sekerek yakalaması, yakalanan kişi o çember içerisine getirilir. Bu şekilde oyunculardan dışarda koşuşturan hiç kimse kalmayıncaya kadar devam eder. Yakalanan kişiler ebe olmuş olur. Bu şekilde bıkıncaya kadar oyun devam eder.

 

               Birdirbir oyunu; Kurayla belirlenen oyunculardan birisinin rükûa gider gibi eğilerek diğerlerinin sırtına ellerini vurarak ayaklarını her iki yana açıp ebeye çatmayacak bir şekilde üzerinden atlamasıyla oynan bir oyun. Birincide atlayışlarını tamamlayan oyuncular, ikincide ebenin biraz daha yukarı doğru şişmesiyle devam eder. Takılan, elleri hariç ebeye değen veya hiç atlayamayan ebe olur, oyun yeniden başlar. Bu şekilde on’a kadar yükseliş devam eder. Onlarda ebe tamamen dik olarak ayağa kalkmış olur, sadece boynunu hafif öne eğerek ve sırtını oyunculara dönerek durur. Oyuncular elleriyle ebenin omuzlarına tutarak atlayışlarını yaparlar. Bu oyunda yaralanma olasılığı çok fazla olduğundan herkes tarafından tercih edilen bir oyun değildir.

 

               Güvercin takla oyunu; Sekiz kişi ile birlikte oynanan bir oyundur. Kura ile belirlenen dört kişinin sırt sırta vererek elleri ile bel hizasında birbirlerine kenetleyerek rükûa eğilir gibi eğilir, diğer oyuncular koşarak gelip üzerlerinde takla atarak diğer tarafa geçerler. Gruptan bir kişi dahi atlayamaz veya üstte takılıp kalırsa o grup yanmış olur ve aynı şekilde diğerlerinin yaptığını yaparlar ve atlama sırası diğer gruba geçmiş olur.

 

               Ebelemece oyunu; Bu oyunda kişi sayısı önemli değildir. Kura ile belirlenen bir kişi ebe olmuş olur. Diğer kişileri yakalamaya çalışır. Elinin değdiği kişi ebe olur, ebe olan kovalamaya başlar. Önemli olan en kısa zamanda kaçan kişilerden birisini ebelemek. Her oyunda olduğu gibi oyuna başlamadan oyunun kuralları belirlenir. Bazen bir taşın üzerine çıkan ve bazen de “tıp” diye yerinde mıhlanıp kalan kışı kendisini koruma altına almış olur. Koruma altına giren kışı ebelenemez.

 

               Futbol ve Voleybol oyunu; Futbol ve Voleybol bilindiği şekliyle oynanırdı. Voleybol oyunu iki direk arasına gerilen bir ip “ağ” olarak kabul edilirdi.  

 

Ortada sıçan oyunu; Ortada sıçan ise; kura ile belirlenip ortada kalan kışının topu yakalamak için koşuşturması, yakaladığı topu diğer oyuncuya aktarmasıyla oynanır. Top en son kimin ayağına değerek ebe tarafından yakalandıysa o kışı ortaya geçmiş olur.

 

               Çelik çomak oyunu; İki parçadan oluşan oyun malzemelerinden 30-40cm boylarında, bir ucu sivriltilmiş bir şekilde, diğer ucu ise tek yönden yontulmuş ve dil gibi olan parçaya çelik, yaklaşık olarak bir metre boyunda olan sopa biçimindeki parçaya ise çomak denir. İki veya daha çok kişilerle oynanan bu oyun, geniş bir alanda belirlenip herkes tarafından onaylanan bir yerde çomak yardımıyla dikey olarak açılan yarık üzerine çelik yatay olarak yerleştirilir. Çomak çeliğin orta kısımlarına gelecek şekilde yerleştirilip çelik hızlı bir şekilde ileri doğru fırlatılır. Fırlatılan çelik diğer oyuncular tarafından eğer havada yakalanırsa fırlatanlar yanmış olur ve yer değişikliği yapılarak oyun devam eder. Çelik havada yakalanamaz yere düşer ise, Fırlatan oyuncu elindeki çomağını aynen çelik gibi yarık üzenine yere bırakır. Çeliği bulunduğu yerden alan oyuncu ise ileri adım atmadan, bulunduğu yerden elindeki çelik ile çomağı vurmaya çalışır. Eğer çomak vurulur ise yine oyun yer değiştirir. Şayet vuramaz ise çomağın başında bulunan oyuncu çelik ve çomağı eline alarak, çomak ile çeliğe hafifçe vurarak gelişi güzel yere düşmesini sağlar. Yere düşen çeliğe elindeki çomak ile ister dil kısmından, isterse sivri kısmından vurarak çeliğin havalanmasını sağlar ve çomak üzerinde çeliğe vurabildiği kadar vurup en sonunda da hızlıca vurarak çeliğin en uzak bir yere gitmesini sağlar. Oyuncu çomakla çeliğe vurduğu sayı ile; 5-6-7 her ne ise çeliğin olduğu yerden normal yürüyüş adımları ile vurmuş olduğu sayının katmanları ile (Yanı: 5-10-15 veya 6-12-18 veya 7-14-21) şeklinde sayarak çeliğin konulmuş olduğu ilk noktaya kadar gelir. Böylece en yüksek rakama ulaşan kışı oyunun galibi sayılır.

 

               Mendil kapmaca oyunu; Sayıları önceden belirlenen iki grubun önceden kararlaştırılıp birlikte belirtilen mesafelerdeki çizgilerin arkasına geçerek, her iki oyuncu grubuna da aynı mesafede olacak şekilde tam ortada duran bir kişinin öne doğru uzatmış olduğu elinde bulunan mendili kapıp rakibine yakalanmadan grubunun yanına dönmesi şeklinde oynanır. Ortada mendil tutan kışı aynı zamanda hakem sayılır, hiçbir taraf tutmadan, ya islik çalması veya 1-2-3 demesiyle her iki taraftan hızlıca fırlayan oyuncuların bir birlerini şaşırtarak mendili kapmaları ve rakibine yakalanmamaları gerekir. Hiç yakalanmayan veya en az yakalanan grup oyunu kazanmış olur.

 

               Halat çekme oyunu; Bu oyun da güçleri birbirine eşit olan iki gurubun ortada çizilmiş olan bir çizginin her iki yanına geçerek ellindeki halatı kendi yönlerine doğru çekerek diğer grubu çizginin karşı tarafına çekmesi şeklinde oynanan bir oyun. Çizginin diğer tarafına geçen grup oyunu kaybetmiş olur.

 

               Beştaş oyunu; Beş taş ile oynanan en az iki veya daha fazla kışı tarafından oynanan bir oyundur. Taşlar misket büyüklüğünde yuvarlak olarak dere kenarlarından toplanırdı. Bu taşlar uzun yıllar itina ile saklanırdı. Kura ile belirlenen kişi oyuna başlar. Birler, ikiler, üçler, dörtler ve beşler olarak oynanır. Birler; oyuncu elindeki bir taşı havaya atarak diğer taşları gelişi güzel yere serer ve havadan düşmekte olan taşı yine havada yakalar. Oyuncu her seferinde havaya fırlatmış olduğu taşı yere düşürmeden, yerdeki taşları birer birer toplar. Oyuncu yerden taşları toplarken diğer taşlara değerse yanmış olur, el diğer oyuncuya geçer. Anlaşmaya bağlı olarak bazen tek elle oynanır, bazen de iki el kullanılabilir. İkiler; aynı şekilde bir taş havaya fırlatılıp diğer taşlar yere serilir. Toplarken yine havaya fırlatılan taş yere düşmeden ikişer ikişer toplanır. Üçler; havaya fırlatılan taş yere inmeden, eldeki taşlar yere serilir ve üç-bir şeklinde toplanır. Dörtler ise; havaya fırlatılan taş düşmeden eldeki taşlar yere konur ve ikinci fırlatılışta taşların tamamı yerden alınır. Beşler; Havaya fırlatılan taştan sonra eldeki taşlar yere serilir. Sol işaret parmağı sol orta parmağın üzerine yerleştirilip başparmak ile birlikte adeta kale direklerini andıracak bir şekilde yere serilen taşların ön kısmına yerleştirilir. Diğer oyuncudan yerdeki taşlardan birisini ebe seçmesi istenir. Ebe en sondan atılmak üzere oyuncu her taşı havaya fırlattığında bir taş olacak şekilde kale direklerinden içeri atar. Diğer taşlara değer veya ebe yerinden oynarsa oyun diğer tarafa geçer. Oyunu bu şekilde kusursuz olarak tamamlayan oyuncu tüm taşları bir elinde toplayarak yukarıya doğru fırlatır ve elini ters çevirir. Oyuncunun elinin üzerine kalan taş sayısınca karşı oyuncuya çul koymuş olur. El kendisine geçen oyuncu bu şekilde oyunu oynar ve yakaladığı taş sayısınca çul çıkarmış olur. Pes deyinceye kadar devam eden bu oyunda çul koymuş olan kazanır, üzerine çul kalmış olan kaybetmiş olur. Bazen bu oyun diğer günlerde de devam ederek rövanş alınmaya çalışılırdı.

 

               Cüz oyunu; Yere veya bir kâğıt üzerine çizilen dikdörtgen şeklindeki çizgilere çapraz olarak her iki uçlardan çizgiler çizilir. Tam orta kısma gelecek şekilde de yatay ve dikey çizgiler çizilerek şekil elde edilmiş olur. Üçtaşla oynanan şekli olduğu gibi dokuztaşla oynanan şekli olan bu oyunu iki kışı oynar diğer kişiler seyirci konumunda olurdu. Üçtaşın da bir hizaya gelmesiyle oluşan cüz sayesinde karşı tarafın bir taşı alınır. Böylelikle taşlarını kaybeden oyuncu yenilmiş sayılır.

 

               Yaylada gençlik her platformda kendisini gösterirdi, Cami müdavimi gençlik, horoncu gençlik, hancı gençlik, topçu gençlik gibi hem ev işlerinde yardımcı olur hem de kendince bir meşgale ile meşgul olurdu. Meşguliyetlerin başında ilk etapta top oynamak gelirdi. Top deyince de ilk akla gelen futbol olurdu. Çok iyi top oynayan gençlik vardi. Vane sporda top koşturan çok yetenekli arkadaşların çoğunluğu alt yapı eğitimini göllerde almıştır.

 

               Göllerde top oynadığımız arkadaşlardan akla gelenleri saymak isterim: Ben, Abim Hasan, Kardeşlerim Muhammet (Rahmetli) ve Feyzullah. Akif’ın Mahmut’un oğulları Menderes, İsmail (Rahmetli). Receb’in Şevki’nin oğulları Harun ve Şevket. Efendinin Süleyman’ın oğlu Mustafa. Mütelif’ın İsmail’in oğulları Dursun ali ve Eyüp. Fazlı oğlu Ahmet. Aslan’ın Dursun alı oğulları Recep, Lütfü. Davut’un Mustafa’nın oğlu Ali. Murat’ın Mehmet’in oğlu Murat. Alibey’ın Şükür’ün oğlu Hemdullah. Murat’ın Mustafa’nın oğulları Nuri ve Şaban. Papayıneden Bayram oğlu Habip. Cemal oğulları Şuayip ve Mustafa. Bahattin oğlulları İsmail ve Ali (Rahmetli). Aslan oğlu Necmi. Hafız Mustafa oğlu Muhammet. Zelkif’ı torunu Ertürk ( Çok güzel saz çalardı). Nazir’ın Ali ( İlica köyü eski Muhtarı). Şimdiki Muhtarımız Kemal (halis) çok iyi kalecilik yapardı ve Abisi Müslüm. Zeynulli oğlu Sedat. Rasım’ı Hamza oğlu Sultan ve Şirin. Nazır oğlu Hızır. Rızvan’ın Fazı oğlu Cemal (kamacı). Hamdi oğlu Şenol. Feyizi oğlu Hasan (çok İyi kalecilerdendi). Burada isimlerini yazamadığım arkadaşlarımdan özür dileyerek tüm arkadaşlarıma ve abilerime saygı, sevgi ve selamlarımı arz ediyorum. Dar’ı bekaya irtihal eden arkadaşlarıma ve kardeşlerime de Mevla’mdan gani gani rahmet niyaz ediyorum.

 

               Bu arkadaşlarla bir anda, hepsi bir arada buluşma imkânımız asla olmamıştır. Çünkü zaman yaz zamanı, tedarik zamanı köyde de iş var, mezrada da iş var, yaylada da iş var. Büyüklerimizin değerlendirmeleri ve uygun görmeleri neticesinde bulunmamız gereken yerde bulunurduk. Onun haricinde isteğe bağlı seçim yapmak imkânı yoktu. İstisna olan bazı birkaç tane; aksı, başına buyruk, dilediği yeri seçme hakkini kendinde gören ve istediğini yaptıran arkadaşlar vardı. Onun haricinde emirlere mutlak itaat ve büyüklerimiz tarafından konulmuş kanunlara riayet vardı. Yaramazlık yapanlar için “falan gün Baban gelecek, sen görürsün gününü” dendi mi o falan gün gelene kadar kişinin değil huzuru akşam uykuları bile kaçardı. O falan gün gelip çattığında ise süt dökmüş kedi gibi bir köşeden melül melül ortam seyredilir, her söylenene kulak kabartılır ve duruma göre vaziyet alınırdı. Yapılan suçun Baba’ya söylenmemesi için kur yapılır, bir daha yapmamak üzere söz verilirdi. Bu şekilde şikâyet söz konusu olmazsa “oynama şıkıdım şıkıdım” oyun havasında olduğu gibi sevinç yaşanırdı. Yalvarışlar kar etmez de şikâyet söz konu olursa da, yenilen bir ton dayak neticesinde “ağla gözlerim ağla” şarkısında ki ağlama hayata geçirilirdi. Ya haniçenin bir bucağında, ya ahırın yanında, ya da kenefin arkasında, birisinin gelip teselli verinceye kadar bu ağlama devam ederdi.

 

               Disiplin şart olduğu tezini savunanlardanım. Ancak ufak tefek kabahatler yüzünden küçücük gönüllerde açılan olunmaz yaralarında tamamen karşısındayım. “ Nüs ile uslanmayanları etmeli takdir,      takdirle uslanmayanların hakkı kötektir” atasözüne katılıyorum. Küçücük kalpleri, küçücük gönülleri incitmeden, kırmadan, eğiterek, tekrar tekrar söyleyerek eğitilmeli. Kötek ise en sondan gelmelidir. Birilerinin dediği gibi “Sopa Cennetten çıkmadır” tezine ben katılmıyorum. Sopa eğer Cennetten çıktıysa ne suç işledi de Cennetten çıktı? Diye sormak isterim.

 

               Yayladaki gençlik horonlara iştirak ederdi. Kimisi çekingen olur kenardan seyreyler, kimisi medeni cesaretini toplayarak iyi oynayamasa bile horona girerdi. Bir elden kovulsa diğerine, oradan da kovulsa diğerine geçerdi. Hiç horona alınmayan gençlik ise kendi aralarında bir halka kurarak müziğin ritmine ayak uydurmaya çalışırdı. Bazı cevval gençler horondan kovulmalarına karşı çıkar “ Kimse anasının karnından horoncu doğmadı” bizde böylece öğreneceğiz derlerdi.

 

               Hanlara giden gençler de kaçamak kaçamak oyun oynardı. Hiçbir genç öyle ulu arta handa oyun oynayamazdı. Amcasından sakınır, dayısından sakınır, komşusundan sakınır veya tanıdığı büyüklerinden sakınırdı. Bazı cebinde oyun kâğıdı taşıyan gençlik olurdu. Issız yerlerde, taşların arkasında oyun oynarlardı. Bazı içki içen, sigara içen gençlik de vardı. Özentili olanlar, taklitçi olanlar “ üzüm üzüme baka baka kararır” misali büyüklerinden gördüğünü yaparak büyük adam olunduğunu zannedenler vardı.

 

               Spor barış, dostluk ve kardeşliktir deler ama bu her zaman böyle olmaz. Yaylada da yapılan futbol müsabakalarında barış, dostluk ve kardeşlik olmaz ağır yaralanmalara kadar varan olaylar olurdu. Faul var, el var, penaltıdır, değildir, goldür, değildir gibi durumlarda yumruklaşmaya varıncaya kadar olaylar uzayabilirdi. Zaten kale direği yoktu. Belirli mesafede adımlayarak konulan kale taşları kaleciler veya mızıkçı oyuncular tarafından küçültüldüğü olurdu. Kalecinin boyuna göre üsten giden şutlar değerlendirilirdi. Üstten giden veya kale taşının üstünden giden şutlar hep tartışma konusu olurdu.

 

               1980’ın 12 Eylülüne kadar yurdun her yöresini etkisi altına almış olan sağ sol davası Çağıran kaya yaylasını da etkilemişti. Bu nedenle birbirleriyle mesafeli duran veya birbirleriyle konuşmayan gençlik vardı. Münferit zamanlarda, özellikle Hanların dağılma zamanı olan saat 23.00 – 24.00 sıralarında yaylaya yaklaşıldığı zamanda “ Devrim Devrim, Yaşa Devrim, Tek yol Devrim ”gibi nara atanlar, karşılığında “ Hak yol İslam, Tek yol İslam, Hak yol İslam yazacağız” gibi bağıranlar olurdu.

 

               Sağcılardan;

 

               Çırpınırdı Karadeniz

               Bakın Türk’ün bayrağına

               Ah ölmeden bir görseydim

               Düşebilsem toprağına

 

               Sırmalar sarsam koluna

               İnciler dizsem yoluna

               Fırtınalar dursun yana

               Yol ver Türk’ün bayrağına

 

               Kafkaslardan aşacağız

               Türklüğe şan katacağız

               Türk’ün şanlı bayrağını

               Turan ele asacağız

 

Gibi şiirler dinlerken,

 

               Solculardan;

               Selam Lenin Stalin

               Kosıgın ve Mao’ya

               Savaştayız yoldaşlar

               Sol yumruklar havaya

 

               Kemal paşa da kimmiş

               Kim bakar safsataya

               Savaştayız yoldaşlar

               Sol yumruklar havaya

 

Gibi şiirler duyulurdu.

 

               Babam Rahmetli hafız İsmail Hoca küçük kardeşim Abdülkadir’ e Abdurrahim Karakoç’un şiiri olan “Hak yol İslam Yazacağız” şiirini okuttururdu.

 

               Kör dünyanın göbeğine

               Hak yol İslam yazacağız

               Kuşların göz bebeğine

               Hak yol İslam yazacağız

 

               Yola ağaca pınara

               Esen yele, yağan kara

               Yağmur yüklü bulutlara

               Hak yol İslam yazacağız

 

               Koç burcuna yay burcuna

               Bebeklerin avucuna

               Minarelerin ucuna

               Hak yol İslam yazacağız

 

               Bucak bucak, köşe köşe

               Kara taşa, kör ateşe

               Yıldıza aya, güneşe

               Hak yol İslam yazacağız

 

               Askerlerin miğferine

               Kağnıların tekerine

               Buda’nın tunç heykeline

               Hak yol İslam yazacağız

 

               Her kapının eşiğine

               Her sofranın kaşığına

               Balaların beşiğine

               Hak yol İslam yazacağız

 

               Herkes duyacak, bilecek

               Saklanmaz gayrı bu gerçek

               Yaprak yaprak, çiçek çiçek

               Hak yol İslam yazacağız.

              

               O zamanlar Ülkenin kalkınmasını engellemek için emperyalist güçler tarafından tertiplenip ortaya konan ve içteki işbirlikçileri sayesinde oynanan toplumumuzu ve gençliğimizi derinden yaralayan bu oyuna Yaylamın gençliği de kimsen iştirak etmiş ciddi manada dejenerasyon yaşanmış ve maalesef bu uğurda can kayıpları bile yaşanmıştır. Baba oğula, oğul Baba’ya, kardeş kardeşe silah doğrultacak kadar ilerleyen bu olaylar 12 Eylül 1980 de adeta bıçak keser gibi son bulmuştur.

 

               Konunun artısını, eksisini irdelemeden yeni tartışmalara da mahal bırakmadan sadece o zamanlarda yaylamın durumuna dikkat çekmek için bu konu burada yer almıştır. Amaç ayrıştırmak, kutuplaştırmak değil, oyuna gelmeden kardeşliğin daha da perçinlenmesini sağlamaktır.

 

 



HÜSEYİN BALCI

Okunma Sayısı: 177


3.147.65.47








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Turgut Tekin
Değerli Köylülerim, bir konuda fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Mevsim nedeniyle Düğün ve Nikah merasimlerinde yoğunluk yaşanmaktadır. Günümüz trafik ve ulaşım maliyetleri nedeniyle uzak bölgelerden Düğün ve Nikah salonlarına ulaşmak zorlaşmıştır. Bu nedenle köylülerimizin evlenecek çiftlere hediyelerini ulaştırabilmeleri için, Davetiye SMS altına evlenecek çiftin IBAN numarasının yazılması ve Düğün davetiyelerinin dağıtılmasında yaşanan zorluk nedeniyle davetiyelerin toplu sms olarak gönderilmesinin yeterli olacağı önerisi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim.

Hüseyin aksu
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun

Turgut Tekin
Değerli köylülerim öncelikle uzaktan yakından Ilıcaköyü Derneği, köy muhtarlığı ve köyümüzle ilgili konuları yakından takip ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Köyümüzle ilgili faydalı olabilecek görüş ve önerilerinizi web sitemizin ziyaretci yorumları alanında paylaşmanız, daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sitemizin yayinlamasini istediginiz haber, bilgi. belge ve resimleri bizimle paylasabilirsiniz. Olumlu veya olumsuz goruslerinizi, musait vakitlerinizde bu mecrada tum koylulerimizin takip edebilmesi için paylasminizi rica ederiz. Saygılarımla


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.

Rize İkizdere Ilıca Köyü Derneği

© Copyright 2022  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top