Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,6766 | 34,7391 | |
EURO | 36,4494 | 36,5151 | |
KÖYÜMDEN MANZARALAR
Yeri ve zamanı geldikçe o zamanlarda ki söz, nişan ve düğün konularına ve yaşanan ilginç olaylara değineceğiz. Bu yazımızda bir hadisi şerif ve o zamanlar köyümüzde dilden dile dolaşan ve akılda kalan atasözlerini nakletmiş olalım.
Peygamber (sav) efendimiz:
“Bir kadınla şu dört şeyi için evlenilir diye buyurdu;
Sen dinli olanını seç, gerisini Allah’a bırak. Diye buyurdu.
Atasözlerimiz:
İlim bilir,
İrfan bilir,
Söz bilir,
Öğrenirsin.
Saygılı ile arkadaş ol!
Usul bilir,
Adap bilir,
Sınır bilir,
Üzülmezsin.
Gözütok ile dost ol!
İkram bilir,
Kural bilir,
Doymak bilir,
Ferahlarsın.
Görgülü ile ahbap ol!
Yol bilir,
Yordam bilir,
Kural bilir,
Rahatlarsın.
Alçakgönüllü ile yaren ol!
Hal bilir,
Ahval bilir,
Gönül bilir,
Mutlu olursun.
Akıllı ile arkadaş ol!
Hak konuşur,
Mert konuşur,
Rahatlarsın.
Mert ile dost ol!
Mertlik bilir,
Vefa bilir,
Dost bilir,
Yüreklenirsin.
Ahlaklı ile yola çık!
İhanet etmez,
Yolda satmaz,
Arkadan vurmaz,
Huzur bulursun.
Hâsılı “DOST” çok ağır bir vasıf, zamanla çok az kişiye yakıştığını bizzat yaşayarak ve yaşlandığında görür ve anlarsın.
Bundan otuz yıl önce köyümüzde doğup, köyümüzde yaşayan ve köyümüzde evlenen o zamanın gençlerinden her hangi birisine “Al eline kalemi, yaz başına geleni” desem, benim burada yazdıklarımın hiç ehemmiyeti kalmaz. Çünkü gelin olsun, damat olsun veya her hangi bir sebepten dolayı evlenemeyen müzmin bekâr olsun herkesin sayfalarca yazacakları anıları mevcuttur. Gecenin karanlığında, “isten” şişesi kararmış, gaz yağı bitmiş, fitili tükenmeye yüz tutmuş yedi veya on dört numara şişeli lambanın altında mektebe giden çocuğuna mektup yazdırmaya çalışan annenin duygularını ben nasıl ifade edebilirim.
Gözyaşları içerisinde “Vatan borcu” deyip askere uğurladığı kocasından gelen mektubu okutmak için fellik fellik okuryazar olan birisini arayan, sır saklayan ve yazılanları gerçekten yazıldığı gibi okuyan samimi bir dost arayan kişinin ruh halını hangi kalem yazabilir. Gurbete göndermiş olduğu yavuklusundan günlerce, haftalarca ve hatta aylarca haber alamayan birisinin yaşamış olduğu tramvayı hangi yazar kâğıda dökebilir.
Okuryazar olmadığından, okuryazar birisine mektup yazdırmaya çalışan, çekmiş olduğu ıstırap ve sıkıntıları anlatırken kelimeler boğazında düğümlenen, yazdırırken ağlayan, yazarken ağlayan veya okurken ağlayan, gelen mektupları günlerce koynunda taşıyan annenin ruh halını hangi kalem yazabilir.
Hulasa; zor iklim şartları ve zor coğrafi şartların yanı sıra, fakr’u zaruret içerisinde sürdürülmeye çalışılan bir hayatı, ibreti âlem için günümüze aktarıla bildiği kadarıyla aktarmak doğrudur ancak tam manasıyla aktarmak mümkün değildir. İlgilenenlerin bu konularda malumat sahibi olabilmeleri için, o zamanlarda yaşayanların dizlerinin dibine oturarak bıkmadan, usanmadan dinlemeleri gerekmektedir.
O zaman ki durumlara bakıp, bu zaman ki halimize şükrederken, bu zamanki yaşam tarzına bakaran o zaman ki hallere rahmet okuyanların sayısı da az değildir. Saygı o zaman vardı, sevgi o zaman vardı, insanlık o zaman vardı. Dostluk o zamandı, kardeşlik o zamandı. Bir şeyin kıymeti çokluğu ile değil, yokluğu ile anlaşılır. Ulaşılması zor olan ekmeğin kıymeti, nimetin kıymeti o zamanlar daha çok biliniyor ve gereken hürmeti görüyordu. Bugün, güya saygıdan dolayı çöpe atılmayıp, poşetle çöp konteynerlerinin yanına asılan ekmekleri, güya kuşlar yesin diye boş arsalara dökülen pilavları gördükçe “hey gidi günler, hey” demekten başka bir şey gelmiyor elimden.
Ramazanlarda kurulan iftar sofralarını, otellerde veya lokantalarda kurulan sofraları, verilen ziyafetleri hiç anlatmıyorum. Afrika’da yetersiz beslenemedikleri için hasta olan, açlıktan ölen çocuklar ile, Filistin’de vurulduğunda ölmeden önce “Ben Cennete gidiyorum, sizi Allah’a şikayet edeceği”, “Cennete gidiyorum, Allah’tan yemek isteyeceğim” diyen çocukların feryadını, sizlerin takdirlerine bırakıyorum.
O zaman ki ay isimleri: